“Beyaz Zambaklar Ülkesi” nde aydını anlatan bir bölümde özetle şunlar yer alıyor.
“Aydın olmak demek, modaya uygun elbise, şapka giymek ve kolalı elbise giyinmek demek değildir. Aydın kesim, halkın beyni konumundadır. Halkımız sizi(aydınları), iyi bir eğitim aldıktan sonra, yüksek bir gelir elde edesiniz, geceleri eğlenesiniz diye o konuma getirmemiştir. Böyle olanlar gerçek aydın olamazlar. Onlar yozlaşmışlardır. Eğitim almış olanların tümü, milli düşünceyi geliştirmeye, milli ruhu uyandırmaya, milli iradeyi güçlendirmeye mecburdurlar.

Köylülere, işçilere, halkın alt kesimlerine nasıl daha iyi bir konuma yükseleceklerini öğretiniz.
Kendi aranızda ve halk ile ilişkilerinizde yol gösterici olunuz.
Unutmayınız ki, halkın cehaleti, kabalığı, alkol düşkünlüğü, hastalıklı oluşu, sefaleti, kötü ahlâklı oluşu, bütün bunların hepsi, sizin(aydınlar) kendi utancınız ve suçunuzdur(Petrov).”
Bu örnekte görüldüğü gibi, “aydın” kavramı her zaman yanlış anlaşılmış ve yanlış anlaşılmaya da devam ediyor.
Aydın kimdir? Sözlüklerde aydın şöyle tarif ediliyor: “Rolleri bilgiyi geliştirip yaygınlaştırmak ve kendi toplumlarının değerlerini ifade etmek olan kişidir(SBA ).”

Ali Şeriati de aydın için şunları kaleme alıyor: Bir aydın olmak, dünya görüşünde resmi görüşten bir dereceye kadar bağımsız olmak demektir. Aydın, içinde bulunduğu tarihsel ve toplumsal mekânda kendi insani konumunun bilincinde olandır. Aydın özbilinç ve sorumluluk taşıyandır. Onların en büyük sorumluluk ve hedefi, insan kitlesine büyük ilâhi emaneti-yani özbilinci- kazandırmaktır. Aydını açıklamaya devam eden Şeriati şöyle diyor: Aydın hakikatleri gösterir. Bilgin, “Bu böyledir.” der; aydın, “Bu böyle olmamalıdır.” der. Aydın yolu gösterir, yolculuğa çağırır ve yolculuğun varış noktasını gösterir. Aydın öz bakımdan ve zorunlu olarak zulmeti ve zalimi reddeder. Çünkü bilim güçtür, aydınlık ise ışık.

İ. Özel de aydın için şunları kaydediyor: “Bugün içinde yaşadığımız toplumda kendini aydın sayanların büyük bir kesimi, aynı zamanda kendini Müslümanlıkla bağlantısız sayan insanlardır(Özel, Sorulunca söylenen).  Özel devamında şöyle söylüyor: “Aydın kelimesinin anlamına bağlı kalırsak, aydınlanmış olması gerekir. Nesi aydınlanmış? Zihni aydınlanmış. Batı’da bunu daha çok dinin hükümlerinden kopmaya, kilisenin baskısından, dogmalarından, karanlığından uzaklaşma şeklinde anladılar. Güçlü olan Batı’nın isteklerini en kolay kabul ettikleri için Türkiye’de hâkimiyet sağladılar. İçinde yaşadığı toplum ve yeryüzündeki insanın mevcudiyeti konusundaki tutumu tutarlı bilgilere, görüşlere sahip olan insana aydın diyorum. Oysa bugün Türkiye’de yaşayan çok kimse, kendisine empoze edilmiş olan bilgileri esas saydığı için aydın kabul ediliyor.

Aydın olmak, aydınlanmış olmak ve dünya görüşünde, resmi görüşten bir dereceye kadar bağımsız olmak demektir. Böyle bir aydın, kimsenin önünde elpençe divan durmaz. Zihnimizi aydınlatmadan, biçimsel birtakım görsellerle aydın olunamayacağını anlamaya başladığımızda, o zaman gerçek aydın olmaya hakkımız olabilecektir.