Sayın Mehmet Bekaroğlu,
Eleştirilerime bir bir cevap vermen güzeldi.
"Trabzonsporluların terapiye ihtiyacı var."
Sözüne açıklık getirmeniz  beni kısmen tatmin etmiştir.
İçi dolu bir açıklamaydı.
Ama "Trabzonluları bu terapi ifadesinden  hariç tuttum" demeniz yeterli bir kapsama sahip değildir.
Çünkü her Trabzonlu Trabzonsporlu doğar.
Yani "Yavruoğlu yalan konuşuyor" sözü doğru değil.
*
Öte yandan Rizespor'un Küme düşmesinin,
Şahsım ve Trabzon şehrindeki şokunu 2 kere bu köşemde yazdım.
Ayrıca taka Gazetesinin ertesi günkü manşeti, "Kovun Şu Ersun Yanal'ı" şeklindedir.
*
Evet, Trabzon'da Rize Spora karşı olumsuz yorumların 2 nedeni olmuştur.
Rizespor Hocası Hikmet karaman,
Rize Belediye Başkanı Reşat Kasap,
Ve her türlü vebalı Trabzon'a yükleyen o Milletvekili Hikmet Ayar'ın  yanısıra Trabzonluların tepkisi,
Son olarak  Rizelilerin Rizespor'a sahip çıkmayıp komple İstanbul takımlarını desteklemesi ve özellikle Fenerbahçeli olmalarına yönelik "Dost acı söyler" babında bir sitemdir aslında.
Fakat yine de bu eleştirel yaklaşım Trabzon'un yüzde 5'ini geçmez.

Hayatımda Erbakan Hocaya dil uzatmadım.
Uzatmam da.
Din ile dindar insanlarla aram Allah'a şükür iyidir.
Ama din tüccarları ve o cenahın zübükleri hariç.
*
İbrikçi ve benzeri sözlerim kendilerinin hizmetindeydiniz şeklinde algılanmalıdır.
İronik bir ifadedir.
*
Ergenekon Balyoz mevzuunda yanıldığınızı,
Gördükleriniz karşısında  fikrinizi değiştirdiğinizi,
Beyan etmenizi de son derece olumlu buldum.
*
Restorana alınmamanız mevzuna açıklık getirdiniz.
Olay siyasi olduğunu öğrendim ve Türkiye'de muhalefetin siyaset yaparken ne denli zorluklar yaşadığına önemli bir örnek olmuştur.
Bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim.
*
"HDP'ye oy verin"  demedim.
İdeolojik Kimlikler üzerinden siyaset yapmam dediniz.
Bunu da sevdim.
Zira bu gün bütün sorun sağ sol/değil,
Ahlaklılar/ahlaksızlar,
Namuslular/ namussuzlar mevzuudur.
*
Atatürk'e "Kefere Kemal demedim" diyorsanız,
Benim anlayışıma göre beyan esastır.
Olay benim açımdan kapanmıştır.
Ve bu cevabınızdan da ayrıca memnun oldum.
*
Lazca TBMM'ni  selamlamanız bana Leyla Zana'nın çıkışını hatırlatmıştı.
Tabi konu benzese de maksat benzemediği aşikar.
Lakin kayıtlarda Mehmet Bekaroğlu Mecliste Lazca konuştu diyor.
Ben de Laz'ları sevsem de bu çıkışı etnik mesaj şeklinde algıladım.
Keşke bir Laz fıkrası anlatsaydınız.
*
Bu diyaloglarda sevdiğim sözleriniz oldu,
"Sivri dilliyim."
"Gerekirse özür dilerim."
"Atatürk'e kefere demedim."
*
Sevmediğim sözleriniz.
"Adam gibi söyle delikanlı gibi söyle"
"Haddini aşıyor"
"İftiracıdır yalancıdır."
"Müfteridir."
"Yavruoğlu'nun yaptığı müptezellerin işidir.
"Yavruoğlu yalancıların şahıdır.
*
Evet, bu ifadeleri fazla kaba,sert ve saldırgan buldum.
Gerçi sizler mecliste öfkelerinizi bu şekilde yansıtıyorsunuz,
Şimdi biz de nasibimizi almış olduk.
Üstelik dediğiniz gibi diliniz hayli sivri.
Gerekirse özür dilerim de dediniz.
Evet, gerekiyor ama gerek yok.
Çünkü ben de hoş görülüyüm vekilim...
*
Baki selamlar...

BEKAROĞLU CEVAP VERDİ

Virgülüne dokunmadık
 

Önce Trabzonspor ve Trabzonspor taraftarları ile ilgili söylediklerime açıklık getireyim.
8 Temmuz günü CHP’nin Adalet Mitingi için yaptığım davete bir Trabzonspor taraftarı “Trabzonsporlular da gelsin mi Mehmet Bey, biz de 6 yıldır adalet diye inim inim inlerken Aziz’le poz veriyordunuz gazetelerde” diye bir karşılık verdi.

Ben de “Gelsin tabi… Ama sonra bu son Bursaspor maçını masaya yatıracağız…” diye cevap yazdım.
Sonrasını takip edenler biliyor, kıyamet koptu. Yüzlerce küfür hakaret.
Bu arada Trabzon’dan bazı dostlar aradı; beni “Biliyorsun, Trabzon bu konuda çok hassas, dikkatli olmak gerekir” şeklinde uyardılar.
Bunun üzerine benim yaptığımın şike suçlaması olmadığını, sadece Rizespor’un küme düşmesi ile sonuçlanan Trabzonspor- Bursaspor maçı öncesi ve sonrasında Trabzon’da Rizespor aleyhine estirilen havanın Rizelileri kırdığını, bunu ifade etmeye çalıştığımı bildirdim. Bu durumu sosyal medyada da ifade ettim. Dönüp herkes baksın; o günlerde Trabzon’da Rizespor’un küme düşmesinin alkışlandığını görülecektir.

Elbette tüm Trabzonlular ve Trabzonspor taraftarları böyle davranmadı ama Trabzon futbol kamuoyunda esen hava buydu.
“Trabzonspor taraftarlarının terapisi” meselesine gelince; evet, samimi düşüncem o dur ki, Trabzonspor taraftarları, artık önlerine bakmalı. Elbette hak aramaktan, adalet talebinden vaz geçilmesin ama tüm enerji bunun için harcanmasın, yeni başarılar, yeni kupalarla adaletsizlik yapanlara cevap verilsin.
İşte Trabzonspor taraftarlarının terapisi ancak böyle olur.

Söylediğim budur; bundan niçin bu kadar rahatsızlık duyulsun, niçin bu tespit hakaret olarak algılansın?
Bir şey daha söyledim ve bunda ısrar ediyorum.
Trabzonspor taraftarları ( elbette böyle bir genelleme doğru değil, bir kısım demek lazım), Rize’ye İstanbul’un Trabzon’a baktığı gibi bakmaktan vaz geçmeli, kimse Rizespor’u pilot takımı gibi görmesin.

Bu durumdan Rizeliler aynen İstanbul’un Trabzon’a bakışından Trabzonlular nasıl rahatsız oluyorsa öyle rahatsız oluyor.
Şimdi yazarınız Harun Yavruoğlu’nun buradan hareketle hakkımda yazdıklarına gelelim.

Yavruoğlu, haddini aşıyor, yazdıklarıma cevap vereceği yerde iftira ederek beni değersizleştirmeye, karakter katliamına tabi tutmaya çalışıyor.
Ne tuhaf bir durumla karşı karşıyayız?

Birisi ile bir konuyu konuşuyorsun; örneğin futbol, adam kalkıyor “ama filan zamanda şöyle yapmıştın” demeye başlıyor. “Yahu arkadaş, bir kere ben filan zamanda öyle yapmamıştım, sonra bu konuştuğumuz konu ile onun ne alakası var?” diyorsun ama o yine aynı şeyleri söyleyip duruyor. İşte Yavruoğlu da öyle yapmış.

Yavruoğlu!
Haddini aşma, bir şey söyleyeceksen, adam gibi söyle, delikanlı gibi söyle! Yalan ve iftiralarla karalama müptezellerin işidir.
Ha bir şey daha; bilmediğin konulara da burnunu sokma! Sağcılık, solculuk, ulus devlet, laiklik… bunların üzerine tartışmak istiyorsan onu da yaparız. Ama şu kadarını söyleyeyim; ben hayatımın hiçbir döneminde kendimi bu içi boşaltılmış, anlamları kaydırılmış sağcı ve solcu kavramları ile tanımlamadım.
Türkiye’de maalesef sağ ve sol kavramları kimlikler üzerinden okunuyor, ben hayatımın hiçbir döneminde kimlik siyaseti yapmadım. Siyasette adalet, özgürlük, insan hakları şiarım olmuştur.
Evet, Erbakan Hoca ile çalıştım. Onun çalışma arkadaşı oldum, ibrikçisi ve terlikçisi değil.

Yavruoğlu; “ibrikçi” ve “terlikçi” kavramlarını kullanarak neyi kast ediyorsun, neyi küçümsüyorsun, neyi değersizleştiriyorsun?

Eğer bu kavramları kullanarak Erbakan Hoca’nın dindarlığı ile alay ediyorsan, bu senin haddin değil. Sadece bu cümlen bile senin nasıl nefret söylemi taşıyıcısı olduğunu ortaya koyuyor. Ne demek ibrikçi, ne demek terlikçi?

Bu yaptığın hadsizliktir, edepsizliktir.
“HDP’ye oy verin” dediğimi nereden çıkardın?
Yalan söylüyorsun, ben hiçbir zaman böyle bir şey söylemedim.
TBMM’de Lazca konuştum; daha doğrusu konuşmamın başında TBMM Genel Kurulunu Lazca olarak selamladım.
Ne var bunda?
Bunu bile karakter katliamının bir aracı olarak kullanacak kadar ileri gidiyorsun.
Bu yaptığın gerçekten ayıp, bu kadar niçin küçüldün, Yavruoğlu?

Rize’de lokantaya alınmamışım. Niçin çaptırıyorsun? Rize’de bir lokantada basın mensupları ile kahvaltı yapıp sohbet edecektik. Lokanta sahibi; “iktidar partisi tarafından tehdit ediliyorum, kahvaltıyı CHP ilçeye göndersem benim için iyi olur, bunların ne yapacağı belli olmaz, yarın gelir durup dururken ceza keserleri, zarar verirler” diye haber göndermesi üzerine programdan vaz geçtik.

Bu bizim eksikliğimiz mi yoksa iktidarın kurduğu baskı ve tehdit ortamının göstergesi mi?
Bu yaptığının hakikatin bükülmesi değil mi? Yavruoğlu; ancak karakter katliamına kalkan biri bu kadar küçülür.
İşte bu iftira ve yalanları yazmak küstahlıktır; küstahın şahı sensin Yavruoğlu!

Yüzlerce defa konuşulmuş, mahkemelerin konusu olmuş, 25 yıl önce üzerime atılan iftirayı hala kullanıyorsunuz.
Türkiye biliyor ama en çok Trabzon biliyor; Atatürk için böyle bir söz söylemedim.
Ne var ki o zaman üniversite içi iktidar kavgasında kullanılan bu iftirada hala ısrar ediliyor. Sadece o zaman mı; 1999’da milletvekili adaylığımdan başlayarak ne zaman birileri ile siyasi ya da başka bir nedenle karşı karşıya geldimse bu iftiraya kullanıldı.

Şimdi de “Trabzon’a Trabzonspor’a kırgınım” diyorum sen karşıma çıkmış “ama sen kefere Kemal” dedin iftirası atıyorsun.
25 yıl önce icat edilmiş bir yalana hala aynı pişkinlikle sarılacak kadar bayağılaşıyorsun.
Ergenekon soruşturmasını başta desteklediğim doğrudur.
Ancak konu sulandırıldıktan sonra tavır koydum, özellikle yapılan insan hakları ihlallerini sert bir şekilde eleştirdim. Bu nedenle Cemaat ve iktidar medyası tarafından Ergonekonculukla suçlandım.

Eğer iyi niyetli bir araştırma yapsaydınız böyle olduğunu görürdünüz.
Yavruoğlu, sen büyük bir yalancısın!
Trabzonsporluların, haliyle tüm Trabzonluların terapiye ihtiyacı var” dediğimi yazmışsın. Nerede demişim, nerede kullanmışım “Tüm Trabzonluların terapiye ihtiyacı var” cümlesini?
Bak Yavruoğlu; beni Trabzonspor ve taraftarları ile ilgili yazdıklarımdan dolayı en ağır bir şekilde eleştirebilirsin, ben de kendimi savunurum, gerekirse; ileri gittiğimi, yanlış yaptığımı görürsem özür de dilerim.

Ama sen yalanlarla, iftiralarla, çarpıtmalarla, hakaretlerle karakter katliamına girişiyorsun.
Bak Yavruoğlu, ben yıllarca Trabzon’da kaldım, KTÜ’de çalıştım; insanlığımı, hekimliğimi, hocalığımı, siyasetçiliğimi tüm Trabzonlular bilir.
Yıllardan beri insanlar benim parayla ilişkimi gördü, aklımı da bilen bilir. Onurum üzerine konuşmak hiç kimsenin haddi değil. Evet, sivri dilliyim, evet açık konuşurum ama hiç kimsenin onuru ile, kişiliği ile oynamadım. Kimseye de onurum ve kişiliğim üzerinde oynamasına izin vermem. Haddini bil!

FIKRA

Bir ülkede bir bakan,
kendisini gazetecilere hiç sevdirememişti.
Ne yapsa makbule geçmiyor,
basın her gün kendisiyle uğraşıyordu.
Nihayet;
"Öyle bir şey yapayım ki, gazeteciler mat olsun" diye düşündü ve ilan etti:
- Pazar günü saat 10'da denizin üzerinden yürüyerek geçeceğim.
Pazar sabahı saat 10'da tüm basın mensupları toplandılar orada.
Bakan geldi ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye başladı.
Karşı kıyıya kadar da yürüdü geçti.
Herkesin gözleri dehşetle açılmıştı.
Fakat ertesi günü tüm gazetelerde şu başlık okundu:
"Bakan yüzme bilmiyor!..."