Ülkemizin en büyük tehlikesi cehalettir. Cehaletin yarattığı tehlikeler cumhuriyeti tehdit etmektedir. Atatürk’ün kurduğu partiden bilim–siyaset felsefesinde ülke hizmeti için elimi taşın altına sokmak istedim. Bu nedenle CHP’nin kapısını çaldım. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘bilim hakiki mürşittir’ dediği partisine şükran borcumu ödemek istedim. Cumhuriyeti bize emanet eden Atatürk, siyasetin feneri olan bilim felsefesine çok inanmıştı:

‘’ Blim ve fen nerede ise biz orada olacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde kaabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli nesiller siyasetimizin açık ve mutlak dileğidir. Hissiyatı ve vicdanı telakkiyeti ilim ve fen ile besleyip toplumun gerçek huzur ve saaditine çalışmak ülke yönetiminin ulvi bir görüşüdür. Şayet fikirlerinizde kargaşaya veya yanlışa düşerseniz rehberiniz ve ışığınız bilim olsun.’’  Atatürk’ün bu ilkelerine sahip olarak partiye altın tepsi ile  sunuldum. Bilim adamı evrensel düşünür, lokal uygular. Merkezinde insanın mutluluğu olan, doğa ve çevre korumacı, hümanist felsefem, siyasi çalışmalarıma rehber olacaktı.
Bu inançla CHP nin itibarlı olarak karşılaması beni gururlandırdı ve teşvik etti. Ancak bilim adamı olarak siyasi entrikaları bilmediğimi hiç  dikkate alamadım. Çünkü siyasetin entrika değil doğruyu bulma sanatı olduğuna inanmıştım. Bu inanca rağmen  önce listeye hiç alınmadım,  daha sonra 5. sırada gösterildim. Bu sonuç Atatürk partisi ilkelerine aykırı bir durumdu. Bilim adamı ilkelerim siyasetin önünde olduğundan adaylıktan çekildim. Belki de siyasete en hızlı giren ve en hızlı da gerçekleri görüp kaçan bilim adamı ben oldum. Kaybeden ben değil, entrikaya batmış siyaset olmuştur.

Seçim kaybedenlerle tekrar seçime girmek halka dayatmadır. Halka dayatmanın siyaset bilimindeki adı faşist idaredir. Hümanist, erdemli, kariyerli yüzler gerekli idi. Benim katılılım ile bölgede bir coşku başlamıştı. Siyaset arenasında gözlediğim Bizans oyunlarını en iyi Ziya Paşa’nın beyti açıklıyor:
 
Dehride adem arasan binde bir bulursun,
Adem görünen harları adem mi sanırsın.
 
Mebusluk dava işidir. Ülkenin birliği, dirliği, huzur ve mutluluğu için bir görevdir. Bu amaçla yola çıktık; ama sonunda gördük ki
bilimde zirvede olsan da siyasette en dibte olmak kaçınılmazdır.

Şimdi adaylık için ödediğim paraları geri istiyorum. Hak, hukuk, adalet parti sloganı ise bunun yerine getirilmesi gerekmektedir.
Şimdi cumhuriyetin kurtuluşuna gönül vermiş olanlara yürekten başarılar diliyorum; bu yolda onlar için duacıyım.