Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisi Francis J. Ricciardone ile bu röportaj için yerel seçimlerinden önce sözleştik. Seçim sonucu ne olursa olsun bir süredir şahsını ve ülkesini iç politika malzemesi haline getiren tartışmalara yanıt vermeye hazır olduğu belliydi. Ricciardone, Türkiye’nin 30 Mart’ta kritik bir stres testini geride bıraktığını düşünüyor. Ancak iktidarın yürüttüğü seçim kampanyasının Türkiye’nin uluslararası duruşuna verdiği zararın etkilerinin epey bir devam edeceği görüşünde. Olabildiğince üstü kapalı yanıtlar vermiş olsa da Fethullah Gülen’in iadesi konusunun Ankara tarafından şu sıralar sık gündeme getirildiğini teyit etti. Ancak henüz resmi bir iade talebinin olmadığı anlaşılıyor. Röportajın sürprizi ise ABD’nin ‘vatandaşların ifade özgürlüğü zedelenmeden devlet sırları nasıl korunacak’ sorunsalını aşması için Ankara’ya yardım önerdiğini açıklaması oldu. Büyükelçilik içinde net bir rakamsal tahmin yapmadık. Ama Türk muhataplarımızın geniş bir spektrumdaki tahminlerini rapor ettik. Sonuçlara şaşırdığımızı söyleyemem. Zira tahmin aralığı çok genişti. Bütün demokrasilerde seçimler bankaların kendi kendilerine uyguladığı stres testi gibidir. Seçimler insanlara demokrasilerinin ne kadar sağlıklı ve diri olduğunu test etme imkânı sağlar. Testin sonuçlarına da halkın kendisi ve liderler karar verir. Samimi olmak gerekirse geçirdiğimiz seçim kampanyası sürecinde beni Türk-Amerikan ilişkilerinin üzerindeki etkisi nedeniyle endişelendiren iki şey oldu. İlki, Türkiye’nin dışarıda, özellikle de benim ülkemden görünüşü. Amerikalılar şunu kesinlikle anlayamıyor; bizim çok iyi dost ve müttefikimiz olan, birinci sınıf demokrasilerden oluşan Avrupa-Atlantik kulübünün bir üyesi olarak gördüğümüz bir ülkenin hükümeti nasıl olur da Twitter ve YouTube’a tümden yasak koyar. Seçim kampanyası sırasında Türkiye’nin uluslararası duruşuna verilen zararın etkileri hâlâ devam ediyor. Kongre’de tepki var, hükümette tepki var, bizim büyükelçiliğimizde var. Ben kişisel olarak bunların ne anlama geldiği konusunda kaygılıyım. Twitter’ın tekrar kullanıma açılmasına memnun oldum. YouTube üzerindeki engellemelerin de en kısa zamanda kaldırılmasını umut ediyorum. İkinci husus ise, seçim kampanyası sırasında ortaya çıkan Türkiye’nin içerideki sorunlarının dışarıdan kaynaklandığı üzerine kurulu yabancı karşıtı bir bakış. Şeffaflık, yolsuzluk, yönetişim gibi ciddi meseleleri Batı demokrasilerindeki olduğu gibi tartışmak yerine suni bir yabancı müdahalesine odaklanıldı. Biz ülkenizi temin etmek için ‘Başkan’ düzeyinde yapılacak her şeyi yaptık. Büyükelçilik olarak kimsenin iç politikanın taraflı sömürüsüyle Türk-Amerikan ilişkilerine zarar vermemesi için elimizden gelen her şeyi yaptık. Sizi anlıyoruz ve Türk demokrasisine çok saygı duyuyoruz. Karşılığında dostlarımızdan aynı saygıyı ve anlayışı bekliyoruz. ABD’deki Faaliyetleriyle İlgili Şüphe Zemini Varsa Bakılır Ülkemizde yaşayan Türk vatandaşlarının sizin iç siyasi tartışmalarınızda aktif olduğu doğru. Bu hayatın gerçeği. Sanıyorum o algının nedeni bu. Ama bizim Amerikan hükümeti olarak o Türk vatandaşlarının yurtdışındaki faaliyetleriyle ya da ülkenizdeki faaliyetleriyle hiçbir ilgimiz yok. Eğer sizin ülkenizle ilgili herhangi bir yasadışı konuyla bizim ülkemiz içinde şüphe edecek bir zemin sağlanırsa, o yasadışı faaliyete karşı adım atarız. İsimsiz kaynaklardan gelen ABD hükümetinin ve ABD Büyükelçiliği’nin müdahil olduğu yönündeki iddiaların hiçbir gerçeklik temeli yok. Biz o gazetelere açıklamalar gönderdik, hükümetinizi üst düzeyde bilgilendirdik. Bir editör ya da gazeteci bu kadar ciddi sonuçları olacak iddiaları basarken en azından bizim derhal gönderdiğimiz yalanlamaya da neden yer vermez? Bu tür siyasi motivasyon üretimi iddialar onları yayınlayan medya organlarının güvenilirliğini ciddi şekilde zedeleyebilir. Bu medya organları hükümete yakın olarak anlaşıldığı için Türkiye’nin dünyadaki itibarını da zedeler.
Editör: TE Bilisim