Şimdi ne çok merak ediyorsun beni.
Kaşlarını çatmış hafif sendeleyen sandalyende hop oturup hop kalkıyorsun , görebiliyorum yani görür gibiyim seni.
Şimdi ne çok merak ediyorsun beni.
Ağızındaki binbir türlü müstehcen cümlelerle savaşırcasına bağırıyorsun duyabiliyorum, yani duyar gibiyim.
Şimdi ne çok merak ediyorsun beni.
Akşam biraz kavga etmiştik, küsmüştük birbirimize.
Aynı anda sessizliğimize gömülmüştük .
Çok çabuk küser çok çabuk barışırdın sen.
Dayanamazdın bensizliğe.
Sessizliğime tahammül edemezdin.
Hemen bir Munzurluk yapıp her şeyi normale döndürürdün ve ben unuturdum hepsini.
Az nazlanıp kocaman sarılırdım sana.
Lakin bu defa her zamankinden değil!
Ne olmuştu da ben nazlanmayı bırakıp gidebildiğim  kadar uzağa gitmiştim.
Şimdi ne çok merak ediyorsun beni.
Saatler geçti.
Hava kararmak üzere.
Endişelerin artarak polisi arayıp bana dair bilgileri verirken gözyaşlarına teslim olmuşsundur, hissedebiliyorum yani hissediyorum.
Gülüşüne aşık olduğum adamım, öyle bir yerdeyim ki “karşımda gözlerini çizdiğim tablo, birlikte kahve içerken oturduğumuz masada sandalyen ve önümde sen varmışsın gibi koyduğum fincanın...
Bilirsin ki ben yalnız içemem o kahveleri lakin bundan öte bu masada senin yerine boş fincanın oturacak çünkü ben senden gittim be adamım...
Şimdi etme beni merak!!!
“ Arkasından endişeleneceğiniz kişileri kaçırmayın, zira sonra merak işe yaramıyor”