Geçmişe özlem duymak insanın doğasında vardır. Ne hikmetse her konuda geçmişe özlem duyarız. Bununla beraber yaşadığımız andan da şikâyet eder dururuz. Oysa daha evvel, bugün özlem duyduğumuz geçmişten şekva ederdik. Nostaljiye meraklı bir milletiz. Gerçi dünle bugünü karşılaştırdığımızda bugünkü hayatımızın düne göre daha çok yozlaştığını görüyoruz. Onun için nostalji arzusu içerisinde olanlara hak vermemek elde değildir.

Eskiden insanlar ramazanı büyük bir arzu ve heyecanla beklerdi. Ona madden ve manen hazırlanırlardı. Özellikle Şaban ayının son günleri herkesi bir telaş alırdı. İnsanlar ramazanın başladığına dair müjdeyi vermek için gece gün demeden hilali gözlerlerdi. Çünkü İslâm inanışına göre Ramazan ayı, her yıl hilalinin doğuşuyla başlar. Hilali ilk gören; kendini bahtiyar sayar, müjdeyi Müslümanlara iletirdi. Şer’iye Mahkemelerinde kadılar, müftüler sabahlara kadar nöbet tutup Ramazan müjdecisini beklerlerdi. Kimsenin içinde şüphe kalmazdı. Gerçi günümüzdeki modern rasathaneler bu meseleye bilimsel bir çözüm getirmiştir. Fakat bazı İslâm devletleri eski huylarını devam ettirmekte, ramazana bir gün evvel veya bir gün sonra başlamayı marifet saymaktadır. Bu böyle gelmiş böyle gidiyor.

Çoğumuz günlük hayatın yoğun karmaşası içerisinde yok olan değerlerimizi ne kadar da arıyor ve de özlüyoruz. Eski ramazanları hatırımıza getirdiğimizde onları bir ‘nostalji fırtınası’ olarak zihinlerimizde yaşatıyoruz. Zira zamanımızda onların çok uzağına düştük.
Günümüzde birçok şey gibi, ne yazık ki, ramazanların da içi boşaltıldı, heyecanı ve coşkusu kalmadı. Oysa eskiden ramazan yaklaşırken herkesi bir heyecan sarardı. Alış verişler ve genel temizlikler yapılırdı. Ramazanı, adına yaraşır şekilde karşılamak için herkes seferber olurdu. Ramazan hayatımıza renk ve ahenk katardı. Ya şimdi, bunların hangisi yaşanıyor?

Eskiden iftarlarda misafirsiz sofra olmazdı. İnsanlar bir somun ekmeğini dostlarıyla bölüşürdü. İftardan sonra teravihe gidilirdi. İstanbullular Direklerarası’na giderek ortaoyunu, karagöz ve meddah seyrederdi. Çayların biri gider, biri gelirdi. Evlerde kalan kadınlar da musiki âlemleri yapardı. Kahveler Yemen’den gelirdi… Ve her birinin kırk yıl hatırı olurdu.
Oysa şimdi, tadı damaklarımızda kalan o eski ramazanları bir türlü yaşayamıyoruz. İnsanlar misafir ağırlamayı artık yük olarak görüyor. O zamanlar misafirin bereketiyle geldiğine gönülden inanılırdı. Üstelik misafirlere yemek sonunda ‘diş kirası’ adı altında hediyeler bile verilirdi. Hem yedir, hem de hediye ver… Hangi kültür ve medeniyette var böyle incelik? Bizde vardı işte, fakat bugün pek çok değerimiz gibi, onları da kaybettik.

Günümüzde evlerimizin başköşesine “ekran efendi” oturmuş, önünde topluca saygıyla eğilip donuk bakışlarla onu pürdikkat seyrediyoruz. Yaşama biçimlerimiz çok değişti. Artık o eski ramazanları yaşayamıyoruz. Eski(meyen) gelenek ve görenekler rafa kaldırıldı.

O eski ramazanlarda yemekler hazırlanır, topun atılması beklenirdi. Dededen toruna kadar bütün aile fertleri sofranın etrafını çepeçevre sarardı. Yürekler Allah’ın emrini yerine getirmiş olmanın verdiği hazla dolup taşardı. Ezanlar can kulağıyla dinlenirdi. Oysa günümüzde insanlar geçim derdine düşmüş… Kimsenin koşturmaktan kendine ve dostlarına ayıracak vakti yok. Yarış atlarına dönüşmüş fertler, oradan oraya koşuşturup duruyorlar. Böyle bir dünyada insanın, kalbinin ve inançlarının sesini dinlemesi mümkün müdür?

Eski zaman ramazanlarında sofranın başköşesinde nefis tatlılar olurdu. Birbirinden güzel ve özel tatlılar büyük emekle hazırlanır, eşe dosta sunulurdu. Tatlı olur da birbirinden güzel ve özel çeşitli içecekler olmaz mı? Onlar da susayanlara hayat iksiri niyetine sunulurdu.

Tatlılar ve içecekler çeşitlilik arz ederdi. Hepsi de doğaldı, zira evlerde yapılırlardı. Bugün maalesef evlerimizde ne idüğü belirsiz, asit yoğunluğu yüksek kolalar içiyoruz. İçeriği hiç de güvenli olmayan bu içeceklerle midelerimizi tahrip ediyoruz. Zamanımızda tatlılar genellikle hazır geliyor eve. Bu işle uğraşan işyerlerinden satın alıp sofralarımıza getiriyoruz. Oysa eskiden baklavalar ve bilumum tatlılar evde hazırlanır, herkes bu işe el verirdi.