Evlerinin güçlü ve sarsılmaz direğidir Karadeniz kadınları… Bir iş olunca, etraflarına bakmadan kendileri görürler. Bunu gösteriş olsun diye değil, inandıkları için yaparlar.
           
Doğurgandır Karadeniz kadını… Şimdi eskiye nazaran azalmış olsa da, bu yörenin kadınlarının sahip olduğu çocuk sayısı Türkiye ortalamasının çok üzerindedir. Üç beş çocuğu çocuktan bile saymazlar. İkili rakamlarla ifade edilir bir kısmının çocuk sayıları… Şehir kadınları hamile kalınca her türlü işten kopsalar da Karadeniz kadını doğurana kadar bağında, bahçesinde çalışır. Hamile olduğu, ancak karnının şişmesiyle anlaşılır. Zira hamilelik ayaklarına yatıp etrafındakileri kendine hizmetkâr yapmaz. Bir kısmı çocuğunu bağda, bahçede doğurur. Hamileliğinin kaçıncı ayında olduğunu düşünüp hesap etme ihtiyacı bile duymazlar. Çünkü bu zor şartlarda geçinebilmek için çalışmak zorundadırlar. Zira eve ekmek, sofraya çorba getirmek çalışmakla olur. Miskin miskin oturarak nimet beklemek tevekkül anlayışlarıyla bağdaşmaz. Onlara göre alınlar terlemeli nimetlere layık olabilmek için…
           
Cefakâr olduğu kadar da vefakârdır Karadeniz kadını… Yapılan iyiliği hiçbir zaman unutmazlar; yaptığı iyiliği de hiçbir zaman başa kakmazlar. Bakmayın mütevazı olduklarına yeri geldiği zaman hırçınlaşmasını ve karşısındakini mat etmesini de bilirler. Sözü düşünerek, az ve öz söylerler. Lüzumsuz konuşmak onlar için hafiflik olarak addedilir. Gerçi çalışmaktan uzun konuşmaya, isteseler de vakitleri yoktur. Onlar laf değil, iş ve hizmet üretirler daima…
           
Karadeniz kadını dünyaya geldiği andan son nefesini verdiği ana kadar hep hareket halindedir. İbadet edercesine çalışan bu insanların şişmanlama gibi bir dertleri de yoktur. Şehirdeki kadınlar zayıflamak için spor salonlarına avuç işi para verirken, onlar doğal yoldan formlarını korurlar. Kilo alsalar bile ormandan birkaç kez odun taşıdıklarında fazla kilolarını verirler. Üstelik onların kilolarıyla bir dertleri de yoktur. Mevcut durumlarıyla barışık yaşamasını bilirler. Onların yaşlanma ve ölümden korkuları da yoktur. Yaşlanmayı doğal bir süreç olarak görüp bu yeni durumlarına kolay uyum sağlarlar. Yüzlerindeki ve alınlarındaki kırışıklıkları gerdirme, akıllarının ucundan bile geçmez. Sosyetede moda olan silikon taktırmanın ne olduğunu bile bilmezler. Onlar aynalarla daima dost ve barışık olarak yaşarlar.
 
Güne namazla, besmeleyle başlayan, yatsı namazını kılar kılmaz yatıp ertesi gün yapacaklarını zihninden geçiren bu insanların ölümden korkmak gibi anlamsız korku ve endişeleri de yoktur. Zira peygamberî bir anlayışla; hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahret için çalışarak daima teyakkuzda olurlar. Onlar mutasavvıf şair Yunus Emre’nin “Ölümden ne korkarsın/Korkma ebedi varsın” sözüne yürekten inanmışlardır.
 
Deniz ve çiçek kokuludur Karadeniz kadınları… Gözlerinin büyüleyici rengini Karadeniz’in uçsuz bucaksız mavisinden almışlardır. Manalı bakışları denizler kadar derindir. Yayla bahçelerindeki çiçeklerin eşsiz kokusu sinmiştir tenlerine. Saçlarına papatyalar takan bu güzel kadınlar tezek yapsalar da, o tezek kokusu çiçek kokuları arasında kaybolur gider.
 
Onlar ekmeğini, yemeğini ve tuzunu paylaşırlar ama erkeğini paylaşmazlar kimseyle… Moskof’un kadınlarıyla dünya baş edemese de onlar baş edebilmişlerdir. Yuvayı yapan dişi kuştur onlar… Fakat damarına bastığınız zaman bir kartal, bir şahin gibi yırtıcı olabilirler.  Karadeniz’in dalgaları gibi hırçınlaşmasını bilirler yeri geldiği zaman… Hele bir hırçınlaşmaya görsünler önlerindeki bütün dalgakıranları tuz buz ederler. Onlar ki belindeki silahıyla yedi düvelin karşısında dimdik dururlar. Onlarla iyi geçinmek en doğru davranıştır.
Tabiatın koynunda yaşayan Karadeniz kadını, erkeklere nazaran uzun ve sağlıklı bir ömür sürer. Bu sanki onların gece gündüz çalışmalarına karşılık Allah’ın kendilerine sunduğu ilahî bir lütuftur. Onların uzun ve bereketli bir ömür sürmesinde bağından, bahçesinden elde ettikleriyle doğal beslenmesinin etkisi de inkâr edilemez. Tabiat onlara adeta kalkan olur.
 
Karadeniz kadını moda nedir bilmez. Onun için moda, bir basma etek olsa da, üstüne yakışandır. Bağda, bahçede çalışsa da temizlik onun için vazgeçilmezdir. O, üstündekiler iyice yıpranmadan yenisini almayı hiç düşünmez. Çünkü paranın ne zor kazanıldığını iyi bilir. Karadeniz kadınının mesaisi 24 saat devam eder. Zira dışarıdaki işleri halleden kadının asıl zor mesaisi evde başlar. Onlar başımızın tacıdır. Allah onları başımızdan eksik etmesin…