Vaktiyle adamın biri emekli olur... Dolayısıyla ona buna emir verme imkanını da yitirir.
Artık karşısında saygıdan ne ayakta duranlar vardır, ne de bir
yere girerken saygıdan ayağa kalkanlar…
Kimse önemsemez olmuş adamı.
Gel zaman git zaman bu ilgisizlik
karşısında bunalmaya başlamış adam.
O tarihte Yenicami helaları önünde
ihtiyacı olanlara parayla su satan ibrikçiler varmış. Bir süre sonra bizim emekli de orada kendine bir yer bulup, ibrikçiliğe başlamış.
Ancak ayrı ayrı renklere boyamış her ibriği; örneğin birini sarıya, ötekini maviye, üçüncüsünü kırmızıya…
Sıkışanlar hızlıca önüne gelip ibriklerden birine uzandılar mı, oturduğu yerden:
Bırak onu sarıyı al, dermiş…
Sarıyı alan olursa:
Bırak onu, maviyi al…
Böylece - İbrikçi Başı- olarak emir verme özlemini gidermeye devam etmiş.
 
Konya’daki 24 Kasım Öğretmenler Günü etkinliği sırasında Vali Orhan Toprak, izleyicilerden birinin oturuşundan rahatsız olup “Sen öğretmen misin? O zaman öğretmen gibi otur da görelim. Bu kadar güzel bir günde, güzel duygularla karşınıza geliyorum, güzel bir hareketle karşılaşmıyorum. Valinin karşısında ayak dikip oturmak, bana değil eğitim camiasına saygısızlıktır” ifadesini kullanması karşısında Rahmetli Vali Recep Yazıcığıoğlu’nun günümüzü anlatan videoda adı geçen, benim de çok sevdiğim İbrikçi Başı hikayesini yazarak başlamak istedim bu hafta.
 
Öğretmen öğrencisine, müdür memura, kaynana gelinine, vali halka, komutan askere, baba kızına, patron işçisine, vekil seçmene, siyasetçi herkese...
Yöneticinin üst konumda olduğu, bitmek bilmeyen sıkıcı bir ast-üst emir-komuta zinciri döngüsü içinde yaşamaktayız.
Hele de yönetici yetkili bir makamdaysa...
 
Koltuk sahibi olunca, ülkenin insanlarınında sahibi olduğunu sanan “Geri kalmış ilkel kafalı protokol tutkunlarının“ çok güzel bir örneğiydi aslında Konya da yaşanılan.
En önde oturma hakkı, en önde yürüme hakkı, onlar ayaktayken kıpırdamadan onları dinleme, hazırolda onları bekleme, yemeğin en güzel yerini onlara ikram etme, trafikte beklemeden ilerleme vs vs... Hep VİP hizmet bekleyen ama aynı zamanda kimseyi umursamayan, insanlara tepeden bakan, bakarken korkutucu davranışlarla insanları etkileyeceğini sanan bu güruh, nedense bana hep Kenan Evren’i hatırlatır.
 
Allah bir, Kenan Evren ikiydi o zamanlar.
Oysa şimdi... İsmi her yerden silinen biri.
 
Kısacası bu çağa yakışmıyor hazırolda birilerini beklemek.
Rahat...

Sen CNN ‘sin!
C-N-N!
Adı sanı hiç duyulmamış yerel televizyon kanallarında bile yoktur yaptığın bu el-insaf haber!
Haber; günlerdir gündemi meşgul eden termik santralleri bacalarına filtre takılmasına dairdi.
Normalde bir termik santralin çevreye verdiği zararın haberi yapılması gerekirken, kanal tam tersi, hatta hiç kimsenin aklına gelmeyeceği türden bir haber yaparak, benim televizyon anı tarihime geçerek altın harflerle yazdırdı kendini!
Şener Şen filmlerinde ki meşhur “yaptım ama bir sor niye yaptım?” Repliği formunda ki habere, ne diyeceğimi gerçekten şaşırmış durumdayım.
 
“Filtrelerin takılması, o santralin 10 gün durması demek, 32 bin kişi enerjisiz kalacak demek. Bu tek bir santral. 15 santral birleşirse bu oran 500 bin kişiye çıkacak. 10 günde 500 bin kişi mağdur olacak. 35 bin konut dediğimiz 750 bin konuta çıkacak 15 termik santral de aynı zamanda filtreleme işlemine girerse.Yatağan'daki santrali durdurdunuz 10-12 gün, 12 bin metro seferinin iptal edileceği kadar bir enerji kaybı yaşanacak ve 8 bin 900 makine de çalışamayacak. Sanayiye de vuracak."!!! Diyerek filtresizliğin savunulduğu haber, televizyon tarihine de geçebilecek türden.
 
Normalde -toplum hakkını korumaya - yönelik bir haber beklerken, tamamen kel alaka bir haberle karşılaşmak haberciliğin geldiği boyuta şahane bir örnek aslında.
 
Kanserden inim inim inleyerek ölen insanlar, anne karnında zarar gören bebekler de kimmiş?
Kirlenen hava, su, yok olan çevre; etkilenen ağaç, çiçek, börtü, böcek de neymiş!
 
Sıfır duyar!
 
Fıkra gibi!
Düşman gibi!
 
Elektrik faturalarının hiç değişmeyen, yenilenmeyen rengi ve formunu görünce geldi aklıma:
Elektrik özelleştiği halde neden kayıp/kaçak bedeli ödüyoruz?
Hadi elektrik devletin olsa amenna.
Ama artık özel şirketlerin kontrolü altında.
Bir şirket kendi malını koruyamayıp çaldırıyorsa bunda bizim suçumuz ne?
 
Sen malını koruyama, çaldır, zararı sen, ben, o ödesin!
Ohh vallahi güzel iş!