“Krizlerin gelmesi sandığınızdan çok daha uzun zaman alır; oluşu ise düşündüğünüzden çok daha hızlıdır.”
Rudiger Dornbusch
 
Ben ve benim gibi öngörüsü olanlar, yıllardır “Evanjelistler” deyip durduk. Sadece şahsım bile bir sürü yazı yazdı bu konu ile ilgili. Kimseler hiç birimizi duymadı. Görmedi! Yahu bu kafadakiler ne diyor diye sormadı!
 
 2 farklı Amerika vardı. Evanjelistler Amerika’nın karanlık yüzünü oluşturan en büyük gruptu ve aklımızın almayacağı, hatta deli saçması bile diyebileceğimiz bambaşka şeylere inanıyorlardı. Din ve Para ikilisiyle çıktıkları yolda hedeflerine varmak için kalan tek ve en önemli nokta Türkiye’ydi.
Önce kanlı yaptılar eylemlerini. O zamanlar da da yazmıştım. Bütün Ortadoğu coğrafyasında tutan yöntem bizde tutmamıştı. Çünkü bizde var olan milliyetçilik kavramını kıramamışlardı.
Sonrasında diğer eylem planı devreye girdi ve bu defa tek bir kurşun atmadan kansız bir şekilde Türk Milletini finans sektörü üzerinden boyun eğdirme peşine düştüler.
Şuan ki kaos, bıkkınlık, endişe hep bu planın parçası. Herkesin gündemi dolar!
Yüzbinlerce bebeye kıyan Amerika’nın ilişkilerimizi yıkmada sebep olarak bir rahibi göstermesine, onu bu kadar önemseyerek (ki sanırsınız İsa) uğruna bütün gemileri yakıp yıkmasını elbette hiç birimiz inandırıcı bulmadık.
 
Papaz efendi bahane!
Amerika maddi ve manevi olarak bambaşka şeylerin peşinde.
Sınırlarımızın, Kıbrıs’ın, dolayısıyla Akdenize açılacak olan kapı ile elde edecekleri petrol rezervlerinin!
Kısacası Paranın. Ve o para sayesinde refah içinde yaşayacaklarına inandıkları seçilmiş kişilerden oluşan kendilerine vaat edildiklerine inandıkları kutsal toprakların.
Kısacası çok zor bir süreç yaşamaktayız.
Kimseler dile getirmiyor ama dövizin geçen yıldan bu yıla yüzde 60’lar oranında artması bir devalüasyon.
 
Kimilerinin işine geldi bu artış. Dövizi olanlar köşeyi döndü. Peki biz ne yapacağız?
Valla hiç birimiz anamızın karnından Iphone ile doğmadık. Ben devlet yönetiminde olsam, çıkar konuşurdum. Bakan Bayraktarın, kan ter içinde kalarak yaptığı o konuşmanın aksine evelemeden, gevelemeden direk şu cümleleri kullanırdım.
 
“İthalat yaptığım marka sahibi arkadaşlar! Ülkemize  ABD tarafından uygulanan ciddi bir yaptırım var. Ve benim halkımda para yok! Mercedes kardeş, Coca Cola, Pepsi, BMW, Apple vs kardeş, hatta ülkeme Avokada,ıncık cıncık satan arkadaş, en az bir yıl boyunca sizden  mal alamayacağım. Bir avuç toprağından tüm dünyaya tohum satan İsrail kardeş! Kusurumuza bakmayın. Markalarınızı ithal edemeyeceğim! Yapacak bir şeyim yok.Çünkü param yok!”
derdim ve kendimle baş başa kalırdım. “Rahip de rahip” diye yalandan tutturan ülkenin yetkililerine de asla heyet göndermezdim!
 
Topraksa var…
Suyumuz var.
Güneşimiz var!
İş gücümüz var!
 
Denizin üzerinde ki minicik toprak parçasına 3 Milyon kazık  çakılarak oluşturulan Hollanda bile tarımda dünya ikincisi olmuş!
Biz daha neyi bekliyoruz?
 
*****

Ordu ilimizde sel olupta yeni yapılan köprüler çökünce haliyle tartışmada başlamış oldu.
Şunu asla unutmayalım ki, doğa verdiğini mutlaka ve mutlaka geri alır.
Yıl 2018…
Bakıyorsunuz yüz yıl önce yapılan köprü ayakta, ama 2 yıl önce yapılan yerle yeksan!
Hiiiiiiiçççç öyle doğaya suçu atmayalım.
Elbette Karadeniz bazen aşırı yağış alan bir bölge haline dönüşebiliyor.
Ama; Sen bilinçsizce ağacı keser çay tarlası haline dönüştürürsen toprağı kim tutacak?
Sen umursamadan derenin içine evi yaparsan, elbet dere evin içinden geçecek!
Ve sen daha fazla para kazanma hırsın uğruna eksik malzeme kullanırsan elbette o köprü de çökecek!
Çöktü de!
Yazık… Paraya,zamana,emeğe…
Doğa bize cömert davranarak her güzelliği vermiş.
Ne yazdım yukarı da, toprak var, güneş var, su var, iş gücü var…
Var da var da sanırım bir tek şey yok!
Tedbir …