Sevgili okurlar uzun yıllardır İstanbul’da oynanacak Beşiktaş maçına ilk kez favori olarak gittik.

Bunda takımımızın peş peşe aldığı iyi sonuçlar yanında Beşiktaş’ın iç çalkantılardan kaynaklı sorunların getirdiği başarısız sonuçlar ile üç gün önce oynadığı ve Avrupa’dan elendiği maçında yorgunluğu ve de moral bozukluğu vardı elbet.

Bu koşullarda başlayan maçın ilk devresinde takım olarak yapmamız gereken ne varsa yaptık ve devreyi bir sıfır önde bitirdik.
İkinci devreye de golle başladık.

Şenol hoca aynı anda yaptığı iki değişiklikle maçın gidişatını değiştirince 75’e kadar neye uğradığımızı şaşırdık.

Karşı önlem almak bir yana elimizde ki en iyi oyuncuyu da sakatlıktan dolayı kaybedince futbolun şansına sığınmaktan başka yapacak bir şeyimiz kalmadı desek yeridir.
Zira Şenol hoca iki beki birden oyuna koyunca ne yapmak istediği sır değildi.

Ne var ki o iki beke önlem almak yerine kendi orta sahamızda müdafaanın içine girdi, ileride geriden gelen topları tutup birkaç saniye dinlendiren adamımız da olmayınca maçın kaderi belli oldu.

Sevgili okurlar böyle büyük maçları rakip sahada oynamak elbette kolay değildir.

Söz gelimi Batuhan kazandığı topla ileri çıkışında pası rakibe değil kendi arkadaşına verebilmiş olsa farka gitmiş olacaktık.
Böylece biz de kaçtığını söylediğim bu büyük balık kaçmamış olacaktı.

Tüm bunlara rağmen varın iptal ettiği Beşiktaş golü olmasa yenilmiş bile olabilirdik.

Var demişken geçmiş yıllarda eğer bu uygulama olsaydı en az dört beş tane daha şampiyonluğumuz olacaktı desem kim itiraz edebilir.
Sonuç olarak sevgili okurlar iki büyük takımı yenip diğeri elimizden 90+5’de zor kurtulmuş ise geldiğimiz nokta hiçte umutsuz bir nokta değil.
Zira üç puanlı sistemde her şey her an değişebilir.

Yeter ki yönetime ve de takımımıza desteğimizi daha büyük bir inanç ile devam ettirelim.
İyi haftalar.