Birkaç yıl içinde iki önemli makaleyi kaleme almıştım.
Bunlardan biri Türkiye’nin Milli ekonomi sistemini kuramadıkça ve kendi ekonomi gücünü oluşturmadıkça dışa bağımlılıktan kurtulamayacağını yazmıştım.
Bir diğer konu ise yerli ve milli silahını üretmedikten sonra yine dışa bağımlılığa mecbur kalacağını ve bu sebeple tam bağımsızlıktan bahsedilemeyeceğini yazmıştım.
O zaman çok olumlu tepkiler almıştım
Ve zaman içerisinde gelinen noktada bunu daha iyi gördük.
Amerika milli ekonomi modelimizi uygulamamızı istemez.
Kendi yağımızla kavrulmamışı istemez.
Avrupa ve tüm dünya modern silahımızı üretmemizi istemez.
İstemiyor.
Kendi savaş uçağımızı, tankımızı, silahsız hava araçlarımızı, tüfeğimizi, roketimizi üretmemizi istemez.
Rusya’dan S 300 ve S 400 füzelerini almamızı istemez.
Neden?
Nedeni belli
Mustafa Kemal Atatürk döneminde kurulan ve ölümünden sonra kapatılan uçak fabrikalarımızda üretime 100 yıl sonra başladık.
Silahımıza hakeza öyle
Çok basit
Türkiye’nin Savunma sanayindeki yerlilik oranından birkaç rakam vereceğim.
Yerlilik oranı;
2002’de yüzde 20
2019’da yüzde 70
Savunma Sanayinde çalışan kişi sayısı
2016’da 35 bin
2017’de 44 bin
2018’de 67 bin 239
Bunun ne demek olduğunu biliyorsunuz?
Bunun ne anlama geldiğini biliyorsunuz?
Eğer Türkiye’nin tam bağımsızlığının yolu yerli savunma sanayi ve üretiminden geçiyorsa ki öyledir o zaman Türkiye ile niçin uğraştıklarını daha iyi anlıyoruz.
Yerli savunma sanayini güçlendiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’aayakta alkış.
Türk mühendislerine alkış
Hem ekonomi hem de savunma sanayindeki bu hamleler, Türkiye’nin Amerika ve Avrupa’yaolan bağımlılığından kurtarmıştır.
Bu kimin hoşuna gider.
Müttefik diye bildiğimiz şeytanların mı?
Bizi göbek bağımızdan yakalayan Avrupalı kahpelerin mi?
Güçlü bir Türkiye’yi kim ister.
Helal süt emmiş Türk evlatlarından başka kim ister.
Sütü bozuklar ister mi?
İstanbul seçimleri aslında hem İktidara hem muhalefete hem de seçmene çok önemli mesajlar vermiştir.
İktidarı tokatladı kendine gel dedi.
CHP’ye haydi bakalım seni de görelim dedi.
Evet, büyük şehirlerin babalarını kaybeden AK Parti’de bir nevi fetret dönemini yaşanıyor.
İstanbul seçimlerinden sonra yeni bir sürece başlayacağını düşünüyorum
Derdi Türkiye olan
Derdi vicdan olan
Derdi hak olan
Derdi adalet olan
Derdi emek olan
Derdi gönüller olan
Derdi tevazu olan gelsin
Kalsın.
Bu ruh dışlayıcı değil kapsayıcı bir ruhtur.
Ancak;
Derdi makam/mevki olan
Derdi rant/para olan
Derdi kibir/gösteriş olan
Derdi emek sömürüsü olan
Berim adamım/senin adamın diyen geri dursun
Ve en önemlisi;
Terörü meşrulaştırmaya çalışanlar geri dursun
Hatta ortalıktan kaybolsun.
AK Parti silkelensin
Çürükler dökülsün.