Evet, Türkiye Suriye ile derhal barışmalı.
Tıpkı Rusya ile barıştığı gibi.
Tıpkı İsrail'le barıştığı gibi.
 
*
 
Hatta Türkiye Mısır ile de derhal iyi ilişkilere başlamalı.
Mısır'da yaşanan olaylara Türkiye elbette üzülmüştür, 
Hatta üzülmelidir.
Ama doğrudan bir tarafa destek, diğer bir tarafa köstek olma duruşu sergilememeliydi.
 
*
 
O nedenle, keşke Mursi'nin devrilmesinde yaşanan olayları Türkiye, "Kardeş ülkede yaşanan istenmedik gelişmeler" şeklinde yorumlasaydı.
 Keşke "İnşallah en kısa zamanda olaylar sübut bulur." Deseydi.
Keşke, " Biz Mısır Halkının ve devletinin yanındayız"  şeklinde açıklamalar  yapsaydı,
Biz ve ilişkilerimiz  bu gün çok daha iyi noktada olurdu.
 
*
 
Evet, şu fotoğrafa iyi bakın  lütfen!
İki Müslüman ülkenin en üsttekileri bir arada.
Yani iki komşu ülkenin devlet başkanları bir arada.
Eşleriyle bir aradalar.
 
*
 
İki komşu ülkenin liderleri adeta can ciğer olmuşlar.
El ele tutmuşlar.
Eşleri de yanlarında olduğu halde, hep beraber ne de güzel de gülüyor, gülüşüyorlar...
Ne içten bir dostluktu yaşananlar...
 
*
 
Bu güzellik ne oldu da, yerini can düşmanlığına bıraktı?
Ne oldu da  böylesine bir nefret dalgası fena halde vurdu bizi?
 

 
Oysa biz, yaratılanı severdik yaratandan ötürü.
Oysa biz, "Kazan kazan" politikalarını benimsemiştik.
Oysa şimdi, Suriye de biz de fena halde kaybeden ülkelerden olduk...
 
*
 
Neyse ki meydanlarda Suriye'ye karşı o eski sayıp sövmeler azaldı.
Neyse ki, durumun vahameti fark edildi.
Ateşin alevi bizi de sardığı artık iyice görüldü neyse ki.
 
*
 
Evet, Suriye liderini diktatör gören batının derdi demokrasi değildir.
Batının derdi, tamamen çıkar ve menfaatleridir.
 
*
 
Şayet batının derdi demokrasi olsaydı,
Neden ısrarla Suudi Arabistan gibi sözde din adına var edilmiş ucube bir yönetimi desteklerler?
Evet, bu batı gerçekten de demokrat olsaydı, neden hala  komünist Küba'yı bir saatte un tuz edebilecekken, nostaljik bir dostluk yaşamaktadırlar.
Ya da Kuveyt'teki bu günkü rejim.
Ya da Katar ve daha nice ülkeler...
 
*
 
Evet onların derdi bu coğrafyada bu demokrasi bahanesiyle müdahalede bulunarak kendilerine daha sadık daha bağımlı ülkeler yaratmaktır.
 
*
 
İşte demem o ki;
Bunların dümen suyuna gelerek din kardeşlerimizle papaz olmayalım.
Onlarla ekonomik ve ticari ilişkilerimizi geliştirelim.
Hatta dini ve sosyal diyaloglarımızı arttıralım.
Yani o malum sarı öküzü teslim etmeyelim.
Yoksa sıra bize de geldi, geliyor...
 
Trabzon'un Ayşesi

 
Önceki akşam Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu aradı.
Gazetemizin 15. Kuruluş yıl dönümünü kutladı.
Ayşe Sula Köseoğlu, bildiğiniz gibi Trabzon'un Ayşe'sidir.
İlk seçildiği gibidir.
Değişime uğramamış, diyalogları kesmeyi bırakın daha da arttırmıştır.
Her daim güler yüzlü, kibirden uzak ve mütevazidir.
Sevecen ve yardım severdir.
*
Ayrıca malum 15 Temmuz gecesinde de gördüğümüz gibi o son derece cesurdur.
Kendisiyle ilk fırsatta çok yönlü ve doyurucu bir söyleşi yapmak üzere sözleştik.
Basına,
Kültüre,
Sanata ve sanatçıya ve tüm Trabzon halkına verdiği destekten ötürü kendisini takdir ettiğimi buradan bir kere daha açıklamak istiyorum...
 
İsrafil Üfledi Ölümüne
 
İsrafil Köse Karadenizliydi.
Artvin Borçkalıydı.
Yani bizden biriydi.
 
*
 
Sinema,
Tiyatro ve dizi oyuncusuydu.
Hasılı aranan bir aktördü.
Muhteşem bir yetenekti.
Temiz ruhlu, tertemiz  karakterli bir adamdı İsrafil.
 

 
Ama bir trafikteki bir  zekasız hayatını yok etti.
O kahrolası umursamazlık.
O akılsız züppelik.
O vurdum duymazlık, vurdu sanat yürekli kardeşimizi.
Vurdu serdi kara asfaltın erken saatlerine...
 
*
 
Hem de, trafik konulu öğretici oyunlar oynamaktaydı.
Hem de, çocuklarımıza kent yaşamını öğretmekteydi.
Hem de, çok sevilmekteydi...
Dedim ya bir aymazın duyarsızlığına heba edildi hayatı İsrafil'in.
 
*
 
Karadenizliyi ondan iyi kim oynayabilir,
Kim konuşabilirdi?
Tertemiz kişiliği,
Sevimli mimikleri,
Sıcacık yüreği ile ve o lezzetli aksanıyla ne çok güldürdü bizi.
Ve şimdi bu zamansız terk edişle,
Yaktın bizi İsrafil.
 

 
Ülkesi için endişelenirdi İ;
Gelecek için kaygılanırdı.
Yazılarımı okur, memnuniyetini ziyaretlerinde ya da telefonla aktarırdı.
Karikatürlerimle ilgili keyifli kahkahalar atar, beni motife ederdi...
Ne şimdi bu gidiş İsrafil!
 
*
 
Eşi Şengül Köse ve küçük yavrularıyla mutlu bir sanatçıydı.
Şimdi benin canım acırken,  nasıl "üzülme  Şengül Bacı" derim.
 

 
Neden, bu trafik zalimleri cezalandırılmaz?
Neden, bun eşkıyaların cezaları bu kadar az?
Neden, yok gibidir bu suçların cezası?
Neden?
 
*
 
İsrafil!
Daha Sur'a üflemeden kıyametimizi koparttın.
Oysa seni aramızdan koparanlar yaşayacaklar.
Batsın bu duyarsız bu sevgisiz dünya İsrafil!
 
Fıkra
 
Gümrük kapısından bir İngiliz, bir Fransız, bir Türk geçmek için bekliyorlarmış.
Gümrük görevlileri valizlerini kontrol etmeye başlamış.
Önce İngiliz'in valizine bakmışlar.
İçinden 7 adet don çıkmış.
"Niye 7 tane?" diye İngiliz'e sormuşlar.
O da "Haftanın yedi gün var.
Hepsi için bir tane.
Pazartesi, Salı, Çarşamba..." demiş.
 "Vay be! Helal olsun medeniyete, temizliğe bak adamlardaki."
*
Sıra Fransız'ın valizine gelmiş.
Açmışlar bakmışlar 8 tane don.
"7'yi anladık da niye 8?"
Diye sormuşlar.
Fransız "Pazartesi, Salı, Çarşamba...
Her gün için bir tane,
Bir tane de ne olur ne olmaz diye yedek aldım" demiş.
"Vay be! Adamlardaki temizliğe medeniyete bak!" demiş görevliler.
*
Sıra Temel'e gelince açmışlar bakmışlar tam 12 adet don.
 "Vay be! Ne varsa bizim insanımızda var.
Şu medeniyete, şu temizliğe bak!"
Sormuşlar "Neden 12 adet?"
Bizimki cevap vermiş
"Ocak, Şubat, Mart, Nisan Mayıs, Haziren..."