Katar mevzusu gündeme düştü, hemen başladık “ Katar bizim kardeşimiz… “
Öncelikle, satrançta kardeşlik yoktur! Toprak kavgalarında da… Taht oyunlarında da… Hele ülke stratejilerinde! Asla!
Dolayısıyla Katar benim kardeşim falan değildir. Evet, isterdim olmasını ama değildir. Ülkemize yardımcı olmuşmuş, bu iyiliğini unutamazmışız falan filan… Sonuçta parayı verdi, karşılığında da yer aldı, hastane aldı, fabrika aldı, tesis aldı vs. Yani babalarının hayrına yapmadılar bize o iyiliği. İşte bu yüzden derim ki bu kadar duygusala bağlamanın anlamı yok.
Dış politikamız bu anlamsız romantizmimiz yüzünden, iyiden iyiye karman çorman olmuş durumda. Kardeşlik türkülerini bir yana bırakıp mantığın, gerçeğin peşinden gitmeli. Evet, tam da şu an zerre romantizme kapılmadan akıllıca hamleler yapılması gerekmektedir.
2 Kasım 2015’de “Dünyayı Kurtaran Ben” başlığı altında yazdığım köşe yazımda “ Katar Müslüman bir ülke olmasına rağmen Katar’da ki ABD üssünden Peygamberimiz Hz. Muhammed’e ve İslam’a ağır hakaretlerde bulunan, 44 dilde radyo yayını var. Ve Katar hükümetinin gıkı çıkmaz! Çıkamaz da! Çünkü Katar Emiri’nin parası ABD’li Yahudi bankerlerin elindedir. Malum yeşilin olduğu yerde Allah’da, din de PARADIR! ” demişim. Yani adamlar zaten başkalarının elinde oyuncak!
Bu yüzden temkinli yaklaşmakta fayda var.
Şu an dünya liderlerinin teröre karşı yapmış olduğu açıklamaların zerresine bile inanmıyorum! Dünya’nın anasını ağlatan ülkenin İsrail olduğunu herkesin bilmesine rağmen, İslam için kurulan-kurulduğunu söyleyen DAEŞ, IŞİD gibi örgütlerin ne hikmetse İsrail’de tek bir kez bile terör olayına kalkışmamış olmasının açıklamasını nasıl yorumlarsınız? Bu oyuna gelen ki, artık oyun olduğuna da inanmıyorum, her şey aşikâr… Neredeyse ve ne hikmetse Müslüman ülkeleri ele-ele vererek kendilerini yok etmek isteyenlerle birlikte dans etmekte.
 Asıl hedef biziz aslında. Türkiye toprakları!
Üzerinde kurulması hayaliyle yanıp tutuşulan -o din imparatorluğunun– birçok kutsal eserini üzerinde barındıran Türkiye! Asırlardır yazılan senaryo, hızlandırılmış durumda.
İşte bu yüzden derim ki, yabancı ülkeler üzerinden yaratılan o kardeşçilik duygularını bırakarak, meselenin özüne inerek akıllı hamleler yapmalıyız. Verilen mesajı duygularımızı öteleyerek, mantığımızla yorumlamalıyız.
Ülkemizin içinde ne olduklarını bilmediğimiz, bulundukları yerlerde artık hiyerarşik sorunlar baş gösteren 3,5 milyon Suriye’li var. Savaştan tırsıp kaçan orada ki davalarını savunmaktan vazgeçen, ama iş Türk Vatandaşına gelince aslanlar kesilen, hak arayan, vurup, kırıp döken, öldüren, neredeyse her gün kavgaya-şiddete başvuran onlarca Suriye’li erkek haberi okuyoruz. Tamam, kabul şiddete gelince bizde sütten çıkmış ak kaşık değiliz ama iş ülke toprağına, vatana gelince anında kenetlenir, yiğit kesiliriz. Kadınımız, erkeğimiz aynıdır. Kaçmayız. Yani biz birbirimizi yeriz ama bir başkasına yedirtmeyiz!
Bu yüzden dört bir koldan yapacağımız tek şey var!
Öncelikle sevgili liderlerimiz, kanaat önderlerimiz, hocalarımız…
Üsluplarınıza, ağzınızdan dökülen sözcüklerinize lütfen artık dikkat edin! Bizimkiler böyle, sizinkiler şöyle demekten vazgeçin! Vazgeçmek zorundasınız!
Buna mecbursunuz!
O, bu, siz, biz, bunlar, şunlar… Dindar, ateist… Ve sürekli zikredilen bizleri kutuplaştıran o kavram yok artık! Olmamalı…
Ölülerimizin ardından küfür etmek bize yakışmıyor. Biz ki hiç tanımadığımız insanların ölü evlerine yemekler gönderen, hiç tanımadığımız insanlara sadakalar veren, evinde misafir eden gönlü yüce bir toplumuz. Yani şu an oluşturulmak istenilen –sevgisizlikten kırılan nefret dolu insanlar topluluğu- biz değiliz.
Anlayacağınız, halk olarak derhal fabrika ayarlarımıza geri dönmek zorundayız.  
7/8 Ağustos 1921 de Mustafa Kemal Atatürk’ün ordunun ihtiyaçlarını gidermek için çıkardığı Tekalif-i Milliye Emirlerinden sadece bir tanesini hatırlatmak istiyorum.
“ Her aile birer kat çamaşır, birer çift çorap ve çarık verecek! “
Biz - bir çift çarıktan - bu günlere gelmiş bir halkız!
Ben o günleri unutmam! Unutamam…
Ama Kudüs’e giren İngilizleri coşkuyla karşılayan ve İngilizlerle bir olup Türk askerini sırtından hançerleyerek çöllerde şehit eden Arabı da unutmam!
Velhasıl, söz konusu ülke menfaatleri olunca duyguya mahal yok.