( Bu yazı darbe gecesini canlı canlı yaşayan kızım tarafından kaleme alınmıştır)

15 Temmuz 23.15 de İzmir’den İstanbul’a uçacak olan, uçağıma yetişmek için Çeşmeden yola çıktığım sırada birazdan yaşayacaklarımı rüyamda görseydim, sanırım geceleri seyrettiğim korku filmlerine bağlardım.

Saat 20.45… Beni otelimden alana yetiştirmek üzere şoför arkadaşla yoldayız. Telefonum çalıyor. Arayan mı? Tabi ki annem.
Endişeli bir ses tonuyla -Dikkatli ol. Darbe girişimi var. Sakın korkma. Diyordu bana.
-Darbe girişimi mi? Nasıl yani? Kim? Diyecek oldum.
-Geçen hafta ve önceki yıllarda siyasetle ilgili konuştuklarımızı hatırla.
Ne demek istediğini anlamıştım. Çok uzun yıllar önceydi. Bilgisayar ekranında yaşlı bir adam pörtlek gözleriyle zırıl zırıl ağlıyor ve onu seyreden annem bir şeyler not alıyordu. İlk defa böylesine salya sümük ağlayan bir adam gördüğüm için korkmuştum. Korkunun verdiği şaşkınlıkla da “ Bu amca neden ağlıyor? “diye sorduğumu hatırlıyorum. Benimle konuşurken daima özenli ve dikkatli kelimeler kullanan annemin verdiği cevabı hiçbir zaman unutmadım.

“ O amca değil kızım, O bir şeytan! “

Aradan yıllar geçti. Ben büyüdüm. Şimdi şeytan, bu ülkeye ömrümüzün sonuna kadar unutamayacağımız travmalar yaşatıyordu. Alana gitmek için yolda olduğumu bilen ailemin diğer üyeleri ve arkadaşlarım teker teker aramaya başlayınca durumun ciddiyetini daha iyi anladım.

Bu benim ilk darbemdi!

Evet ilk darbem… Havaalanına yaklaştığımda gözlerinden korku saçan polisleri görmemle bir şeylerin ters gittiğini hem de çok ters gittiğini kavramam fazla uzun sürmemişti. Her yerde gergin bir koşuşturma vardı. Evime gitmek… Bir an önce kedime, anneme, babama kavuşmak istiyordum. Evimi istiyordum. Görevlilerin sesleri titreyerek “ uçuşunuz iptal oldu!” deyişiyle neye uğradığımı şaşırmış bir vaziyetteydim. –Durma orada, hemen çık, İzmir’e dayına doğru yola devam et. Diyen babamın yönlendirmesiyle yeniden beni kapıda bekleyen aracıma bindim. Sanırım hayatımda yapmış olduğum en akıllı hamlem aracımı alanda bekletmek olmuştur. Zira kapıda İzmir’e gidecek ne bir taksi ne de bir otobüs vardı. Her yer kaosla doluydu! Yeniden yola çıktığımda gördüğüm manzarayı sanırım ömrüm boyunca unutmayacağım. Ambülans, cenaze araçları … Amerikan film endüstrisinin bize seyrettirdiği kıyamet senaryolarını şimdi ben canlı canlı seyrediyordum. O gergin bekleyiş gitmiş yerini delicesine marketlere koşuşturan insanlar almıştı. İnsanlar çıldırmış bir halde marketleri boşaltıyordu. Atm’lerin önünde para çekmek için devasa kuyruklar oluşmuştu. Benzin istasyonlarının önünde araçlarına benzin almak için yığılan halka, fırsatçı benzinciler yakıt vermiyor, insanlar birbirlerine bağırıp çağırıyordu. Bir süre sonra yoldan aracımıza göreve çağrılan ve darbeyi bile bizden öğrenen 3 asker aldık. Fakat benzinciye girdiğimizde öfkeli kalabalık bu askerlere saldırmaya başladı. Araçtan çıkıp birini bir başka öfkeli adamın elinden nasıl aldığımı o an hatırlamıyorum bile. Askerleri kışlalarına teslim ettiğimizde camilerden sela’lar okunuyordu.

Sahi neler oluyordu?

Duyduğum sela sesiyle nispeten biraz rahatlamış olan ben, bu olanların Siyonistlerin bile yanlarında yıkanmış paklanmış kaldığı, büyük güç  Evanjelist’lerin bir oyunu olduğunu çok iyi biliyordum. 24 saat araştıran, elinden kitap düşürmeyen, okuduklarını mutlaka bana aktaran,  yıllardır bunları korkusuzca kaleme alan, en son Fettulah Gülen’in Papa’ya yazdığı mektubu yayınlayan, bu konuda birçok merciyi uyaran annemin söyledikleri bir bir çıkıyordu. Ve anlamıştım ki durum gerçekten çok ciddiydi. Normalde 45 dakika süren yolu 3,5 saatte zar zor tamamlayarak dayımın yanına geçmek beni de beni merak edenleri bir nebze rahatlatsa da eve vardığım an televizyon karşısında gördüklerim olayın vahametini gözler önüne seriyordu. Alçak uçuş yapan ve ses duvarını aşarak insanları taciz eden o uçaklar evimizin hemen yanı başındaki alandan kalkmışlardı ve o uçuş sırasında yaşadığım yerde birçok evin canları kırılmış, insanlar büyük korkulara kapılmışlardı. Kedim bile korkudan evdeki bir dolabın içine saklanıp saatlerce bulunduğu yerden çıkmamıştı. Güzel vatanıma, vatandaşıma bu yapılanlar çok büyük haksızlıktı. İnsanımız vatan hainlerinin silahından çıkan kurşunlarla can vermiş, yaralanmıştı. Onların yerine koydum kendimi. Ve ailelerini düşündüm. Vatanımız için canları pahasına  yaptıkları bu büyük fedakârlık unutulamaz. Ve bir kez daha anladım ki, evet biz dünyanın merkeziydik. Bizi ele geçiren o güç, aslında tüm dünyanın da hâkimi olacaktı. Ve biz buna asla müsaade edemezdik. Onlar edeceğimizi sandılar ama unuttukları bir şey vardı. Yerden F16’ya kafa tutan asi’liğimizi aldığımız, genlerimize kazınan deli ruhumuz. Devletimiz başındakilerle birlikte tüm gücüyle ayaktaydı. Ve bu benim için bir umuttu.

Bu yaşadıklarımız, kayıplarımız canımızı çok fazla acıtsa da olayın ertesi günü “ yapppcaaak bi şey yok, hayat devam ediyoooo ” diyerek, belki birilerini bulurum mantığıyla boy boy bikinili ve ellerinde nargileli resimleriyle hiçbir şey olmamış gibi sosyal medyada poz veren genç kızlarımızı, erkeklerimizi, yani yaşıtlarımı,  bu duyarsızlıklarından ötürü şiddetle kınıyorum!
Annemin dediği; Tehlike geçmedi… Geçmeyecek de! Hadi biz ve bizim yetiştirdiğimiz evlatlar bu belayı püskürttür ama sosyal medyanın aklını başından aldığı siz ve sizin yetiştirdiğiniz gelecek… İşte ben en çok onlardan korkuyorum…