İ pledge allegiance
to the flag
of the United States Of America
and to the republic
for which it stands,
one nation
under God,
indivisible,
with liberty and justice for all.
 
Türkçesi “ Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağına ve o bayrağın simgelediği Cumhuriyete bağlılık için and içiyorum.Herkes için özgürlük ve adaletle Allah’ın gözetiminde.”
 
Özgürlükler ülkesi diye koşa koşa ABD’ye, Fransa’ya vs gittiğinizde çocuklarınızdan okunması istenilen  ANDIMIZ mahiyetinde ki sözlere ses etmeyip, kendi ülkenizde okunması yeniden gündeme gelen ANDIMIZ için “ vay efendim çok ırkçı bir ifade şekli, vay efendim herkes Türk değil “ diye yaygara koparanların etnik bölücülerin, dincilerin asıl kendileri ırkçı!
 
Türkiye’li olmak ırkçılık, faşistlik değildir. Biliyoruz ki; Ne mutlu Türk’üm diyenenin açılımı ne mutlu Türkiye’de yaşıyorum anlamındadır.
Kelime oyunu yaparak, ortalığı velveleye verenler! Ulus devletinde yaşıyorsanız yaşadığınız toprakların adını zikretmek kimseyi faşist yapmaz! Çocukken Andımızı okuduk diye hiç birimiz ırkçı olmadık. Şimdi ben göğsümü gere gere TÜRKÜM dediğim için Faşist mi oluyorum? Ne alakası var?
 
Amerika’ya gittiğinizde herşeye amenna, ama iş kendi ülkenize geldiğinde yaygara koparmaktan vazgeçin.
Zira derinlerde yaşattığınız -ırkçı zihniyetlerinizden- gerçekten sıkıldık!
 
****************
 
Düşünsenize bir evrak almak için bir konsolosluğa gidiyorsunuz ama o konsolosluktan çıkamıyorsunuz!
O ülkenin işine gelmediği fikirlere sahipsiniz diye hunharca katledildiğinizi hayal edin!
 
Ortadan buharlaşıp uçtuğunuzu!
Cesediniz uzman ekipler tarafından parçalara ayrılıp her bir parçanız klozete de atılmış olabilir, asit dolu bir küvette eritilip yok edilmiş de olabilir.
Artık katlinizin şekli bay konsolosun insafına kalmış!
 
Ya da konsolosun ülkesinin başındakilere…
Tanrım ne büyük bir vahşet!
Üstelik 21. yüzyılda.
Bazen yaşadığım zaman diliminde olan bitene gerçekten inanamıyorum.
 
Günlerdir gündemimizi meşgul eden  gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın kaybolma hikayesi için az önce bir açıklama yapıldı.
Kaşıkçı konsoloslukta çıkan bir arbede sırasında ölmüş!
Elbette hiç birimiz inanmadık.
Suud yönetiminin açıklamalarınada.
Olayın ardında veliaht Prens Bin Selman’ın olma ihtimali de dehşet verici bir durum.
Babası öldüğünde bu veliahtın başa geçme ihtimalini düşündükçe ürperiyorum. Ki veliahtın her adıma zaten olay. Bilmeyenler için hatırlatayım. Bu veliahtımız Fransa da ki şatoya 350 milyon dolar, Hz. İsa’nın tablosuna da 500 milyon dolar verip, Müslüman Yemen’i açlığa mahkum eden politikaların uygulanmasında ki başı çeken kişi.
 
Haliyle bu olay basına yansıdığı günden beri yüzlerce soru var aklımda…
 
Bir yanda “arbede” sözcüğü, bir yanda  olay günü Suudi Arabistandan gelip dönen “Adli Tıp Başkanı”…
Bir yanda “Trump”, bir yanda da sattığı silah karşılığında  ABD’ye akan oluk oluk “petrol-para”…
Bir yanda “ akıbeti belli olamayan bir ceset “ bir yanda “ görevden alınan Suudi yetkililer”…
Bir yanda “hırsına yenik düşen bir veliaht Prens”, bir yanda “olan biteni en son duyan hanedanın kralı”
 
Elbette zamanla tüm sorular yanıtını bulacak.
 
Ama en önemlisi; Tüm bu karmaşaya rağmen hatta dünyaya rağmen İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’nun olayı sulandırılmadan,  dezanformasyana , provakasyona izin vermeden süreci başarıyla yönetmesi.
Tebrikler Sayın Soylu…