Bence tarihin gelmiş geçmiş en talihsiz nesliyiz…
Neden mi?
Ortadoğu’da ve ülkemizde hâsıl olan kan, gözyaşı, acı üçlemesinin dışında, yaşadığımız yaşayacağımız doğal afetlerinde etkisini geçtim, bence dünya tarihinin en berbat döneme denk geldik biz. Çünkü her şeyimiz var… Ama hiçbir şeyimiz yok!
Mektuptan maile, sokaktaki jetonlu telefondan eldeki görüntülü cep telefonuna, er meydanındaki savaşlardan ekran karşısından elde çekirdek çitleyerek canlı canlı izlenilen savaşlara  geçişine ve internet ortamından seçim yaptığımız şeylerin aslında birer mecburiyete dönüştüğüne şahit oldukça, ihtimaller arasındaki paradokslara sıkışıp kaldıkça, kısacası bir yandan kitleselleşirken bir yandan da aşırı bireyselleşince iyiden iyiye saçmalamaya başladık!
Hele de memleketin bir yarısı cemaatçi bir yarısı da cemaatçilerin ötelediklerine sahip çıkmaya çalışınca toplum olarak eksen kayması yaşamaya başladık.
Bünyeler kaldırmadı!
24 saat fikir çatışmasıyla yaşayan bizler, sanal ortamın sağladığı sonsuz umudun arasından derin umutsuzluklara kapılarak saçma sapan sebeplerden ötürü birbirimize saldırarak yine birbirimizi tüketiyoruz.
Yeminle biri ölecek diye ödüm patlıyor. Çünkü ölen kişi daha toprağa girmeden muhalif taraflar arasında fikir savaşı başlıyor! Hem de ne savaş! Kendi düşüncesinde olmayan birinin ölmesi demek ortalığın görünmeyen kanla sulanmasıyla eşdeğer artık. Herkeste bir nefret, bir kin, bir acımama duygusu, bir merhametsizlik ki sormayın gitsin!
Bu kadar nefreti ne ara biriktirdik böyle bilmiyorum?
Kısacası görülmemiş bir kötülüğü yaşıyoruz birbirimizde.
Ahrete göç eden sinema oyuncusu Tarık Akan sevenleriyle, ondan nefret edenlerin düellosuna şahit oldum gün boyunca sosyal medyada. Birini seversiniz sevmezsiniz o başka… Fakat birini en ağza alınmayacak sözlerle yerden yere vurmak ise bambaşka. Yanlış anlamayın, onu yerden yere vuranlarında, onu savunanlarında kendisiyle oturup bir bardak çay içmişliği yok! Eleştirilerin tamamı siyasi  görüşlerine dair. Kimsenin başka bir düşünceye tahammülü yok! İşin kötüsü kimsenin kimseyi dinlediği de yok! Ve yine kendisi gibi düşünmeyen, kendinden olmayan  “ Ölmüş biri hakkında “ daha toprağa girmeden hüküm vererek ileri geri konuşmayı imandan sayan, cennet-cehennem anahtarını ellerinde tutan küçük tanrıcıklarımız bu rahmetliyi de hakaretler eşliğinde bol bol cehenneme yollayıp, altına odun ateşini sürdüler!
 Ölenin hangi kesimin düşüncesini savunduğu fark etmiyor. Yeter ki ölsün!
Şu an dünyaya dayatılan Neoliberal sistemin çark dişlisinden biri olan kitle iletişim araçları biz farkında olmadan bizi birbirimize kırdırtıyor. İnternetin keşfi ve telemünikasyon araçlarıyla büyük bir özgürlük kazandığına inanan insanlar bu özgürlüklerini nedense hep nefret etmekten yana kullanmakta. İşi karmaşıklaştıran bunu “ Din “ adına yaptığına inananların tek kelam sevgiden, tevazudan ve merhametten bahsedemiyor olmaları. Oysa İslam sevgi, saygı, tevazu, alçak gönüllü olmak demek değil midir? Neden hiç kimse bu hususları ağzına almıyor da şiddeti pompalıyor insanlara…
Ölüsüne saygısı olmayan bir ümmet, diriye saygı duyar mı?
Duymuyor da…
Elimizdeki metanın kıymetini bilmediğimiz gibi insanlarında kıymetini bilmez olduk!
Dostluklar bitmek üzere…
Akrabalıklar can çekişiyor.
Arkadaşlıklar salt menfaat üzerine kuruluyor…
Evlatlar, ana-babalarını –anne, babanın - maaşları üzerinden birbirlerine kiralamakta. Maaşı olmayan anne-babanın evladının yanında yaşama hakkı bile yok artık! Çocukluklarımızda değerli olan ayakkabılarımız yeni jenerasyon için hiçbir şey ifade etmiyor!
Evliliklerde bile kim daha fazla para kazanıyorsa onun borusu öter durumda.
Yani anlayacağınız dış etkenler üzerinden saygıyı şiddetle tüketiyoruz.
İşte bu yüzden Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e – imdaaaattttttt- diyorum! Nasıl ki Diyanet Kurumu çağrılara 1400 yıl sonra cevap verip, bu son olan olaylardan sonra “ Kuran’da Mesih-Mehdi inancı yoktur “ diye açıklama yaptı, şimdi de insanlara “  Hucurat Suresi 10.ayeti -Kardeşleriniz arasında barışı yerleştirin- emrini verir.  İşte bu yüzden Müminler sadece kardeştir, ağzınızı sevgiyle açın, ölüleriniz hakkında kötü konuşmalara son verin. Kimin kalbinde nasıl bir iman var bilemezsiniz? Birbirinize saygı duyun, dost olun. “ demeli.
Hem de en acilinden demeli… Hatta herkesin duyacağı bir biçimde gümbür gümbür demeli.
Zira içeridekilerin birbirini, dışarıdakilerin de içeridekileri yediği bir toplum ne kadar huzurlu kalabilir ki?