30 Kasım 2007 yılında İstanbul-Isparta seferini yaparken düşen ve içinde 57 yolcunun öldüğü Atlas Jet'e ait uçağı hatırlarsınız sanırım.
 
Evet bu uçak kazası önemliydi ama bu kazayı daha da önemli kılan başka bir ayrıntı daha vardı.
 
Çünkü uçak içinde çok değerli Fizikçileri taşımaktaydı!
 
Boğaziçi Üniversitesinden Prof.Dr. Engin Arık, Araştırma Görevlisi Özgen Berkol Doğan, Yüksek Lisans Öğrencisi Engin Abat, Doğuş Üniversitesi Hocalarından Prof. Dr. Şenel Fatma Boydağ , Doç. Dr İskender Hikmet ve Araştırma görevlisi Mustafa Fidan'ın vefatı tüm sevenlerini olduğu gibi bilim dünyasını da sarsmıştı.
 
Nükleer Enerji Santrallerinde uranyumun yerine kullanabilecek ve Türkiye'nin elektrik kullanmak için petrol ya da doğalgaz satın almasını artık gerek kalmayacağı Toryum Madenine ait kıymetli araştırma ve bilgilere sahip olan bu fizikçi bilim adamlarının kaybı kayıtlara her ne kadar uçak kazası diye geçse de o günden bu yana zihinlerde "acaba cinayet mi ? şüphesini de korumuştu.
 
Bu uçak kazasının şüpheleri zihinleri bulandırırken, bir yandan da ASELSAN da meydana gelen fizikçi ve mühendislerin sır dolu intiharlarının -kader- diye kayıtlara geçmesi zihinlerde ki bulanmaları iyiden iyiye çamurlaştırmaktaydı.
 
2006-2008 yılları arasında kah bileklerini keserek hayatına son veren, kah kendini ipe asan, kah arabasını bariyere çarparak hayatına son veren 5 Aselsan Fizikçisinin ölümü tesadüf müydü?
 
Bu kadar çok bilimle haşır neşir olmuş insan nasıl kendi canına kıyardı?
 
Hadi bir tanesi kıydı... Hadi ikinciside!
 
Beş???
 
Elbette hiç biri tesadüf değildi!
 
Elbette kafalarda şüpheliler vardı.
 
Bir kaç gün önce " 15 Temmuz'u ben yapmadım, ulusalcı laik kesim yapmış olabilir " diyen FETÖ'nün soruşturmaları kapsamında tutuklanan eski savcı Murat Demir mahkemede şaşırtıcı itiraflarda bulundu. Murat Demir aynı zaman da ASELSAN mühendis ölümlerini araştıran savcı!
 
Der ki;
 
" Aselsan'da çalışan mühendislerin ölümü ile ilgili soruşturmayı 2011 yılından itibaren yürütmeye başladım. Bu dosyada, ölen mühendis  Başbilen'in intihar etmiş olamayacağına dair raporu dosyaya koydurdum. Yine Hüseyin Başbilen'le ilgili adli tıptan rapor talep edip bu raporun dosyaya girmesini sağladım. Bu dosya ile ilgili aktif şekilde çalışırken tayinim çıktı. Dosya elimden alındı. Bu dosyada bazı şüpheli durumların ortaya çıkmasının engellenmesi için tayinimin çıkarıldığını düşünüyorum. Bu tayinimde yine FETÖ örgütünün mensuplarının rolü olduğunu düşünüyorum."
 
 
Bende diyorum ki aradan onca yıl geçmiş sayın savcı! Sen bu düşündüklerini paylaşmak için neden bu kadar bekledin?
 
 
Bodrum da deprem olunca -ohhhh iyi olmuş! Diyen zihniyetle aranda ne fark var sayın savcı?
 
 
Hiç mi kendi evlatlarınızı severken, başkalarının masum çocukları gelmez aklınıza?
 
 
Bize sevişmeyi, el ele tutmayı, saçının telini göstermeyi, en büyük günahmış gibi gösteren zihniyetler; makam, mevki ve hırs uğruna yapmayacakları kötülük kalmayan, insanı insanlıktan çekip alan bu gaddarlıklara neden sesini çıkarmaz!
 
 
Pek tabi kendi saçının teline dokunulana kadar!
 
İnsan olmak bu mudur?
 
Masumun,güçsüzün ocağını söndürmek midir insan olmak?
 
Hepimize verilen ömür süresi taş çatlasın 80 yıl!
 
Değer mi?
 
Bu kadar zalimliğe değer mi?
 
Bunca ocağı söndürmeye?
 
Sahi değer mi?