Tarihçiler Çanakkale Savaşını, üstün savaş teknolojilerine karşı iman gücünün, inanmışlığın zaferi olarak tanımlamaktadır.

Çanakkale Savaşı öncesi bilhassa İngilizler, zaferden emindiler. Mesela Churchill, “Çanakkale’yi 5 dakikada geçer, 5 çayını İstanbul’da içeriz” diyordu.

İtilaf güçlerinin olası bir zaferden bu kadar emin olmasının sebebi Osmanlı Devleti’nin daha birkaç yıl önce Balkan Savaşları’nda aldığı ağır mağlubiyettir.

Gerçekten de Türk tarihinin en büyük bozgunlarından biri olan Balkan Savaşları sonunda Osmanlı Devleti kendisinden çok daha küçük devletlere 167 bin km toprak kaybetmiştir.

Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu zayıflıktan istifade etmek isteyen emperyalistler, o dönemin en ileri teknolojileri ile donatılmış savaş gemileri ile Çanakkale Boğazı’na dayanmışlardır.

Osmanlı Devleti ise böyle bir saldırıyı neredeyse yıllardır bekliyordu. İstanbul’un fethinin ardından “bir gün Avrupalılar bu şehri almak için geri gelecekler” düşüncesiyle ta Fatih zamanından beri boğazlar tahkim edilmeye başlanmıştır.

Kilitbahir (deniz kilidi), Kala-i Sultaniye kalelerinin inşasının ardından Köprülüler döneminde Kumkale ve Seddülbahir kaleleri yapıldı. 19’yy da ise devletin içinde bulunduğu nazik durum da dikkate alınarak tedbirler artırıldı.  Abdülmecid, Sultan Aziz ve Hamid dönemlerinde tabyalar inşa edildi. Boğazın her iki yakasına toplar yerleştirildi.

1915’e gelindiğinde 19 Şubat’ta başlayan deniz saldırıları karşısında Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Çobanlı ve Selahattin Adil Bey, komutasındaki Türk savunması, devrin en modern gemilerini boğazlardan içeri sokmamıştır.

En şiddetli saldırı 18 Mart günü yaşanmış, Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar sayesinde Ocean ve Irresistible gibi savaş gemileri boğazın derinliklerine gömülmüş, 8 saat süren yoğun bombardımandan bir netice elde edilememiştir.

Daha önce zaferden emin olan emperyalistler bu sefer kara harekâtına yönelmişlerdir. Sömürgelerinden topladıkları askerlerle Çanakkale sırtlarına çıkarma yapan düşman orduları bu sefer de Türk askerinin iman dolu göğsüne çarpmak durumunda kalmıştır.

Nisan 1915’de başlayan kara harekâtı sırasında Kitre Savaşları, Zığındıre Muharebeleri ve Anafartalar Cephesi’nde kanlı çarpışmalar meydana gelmiştir.

Savaş sırasında Yarbay Mustafa Kemal’in, merkezden emir almadan 19 tümen ve 57. Alayı cepheye sürmesi en kritik gelişmelerden biri olmuştur.

1915’in son günlerine gelindiğinde düşman ordularında çözülmeler başlamış, Mehmetçiğin çelik gövdesine çarpan müttefik askerleri “Çanakkale Geçilmez” sözünün manasını geç de olsa anlayarak memleketlerine dönmüşlerdir.

Üzerinden uzun bir zaman geçmesine rağmen Çanakkale Savaşı, Türk Milleti’nin en büyük kahramanlıklarından biri olarak anılmaktadır. Zira bu savaş sırasında eşi benzeri görülmemiş bir şekilde yurdun dört bir yanından Çanakkale’ye koşan Mehmetçikler, birlik ve beraberliğin önemini ortaya koymuşlardır.

Çanakkale Savaşı’nı özel kılan bir diğer unsur ise burada görev alan orta ve düşük rütbeli askerlerin ilerde Milli Mücadelede görev alacak olmalıdır.

Çanakkale Savaşı ile ilgili en güzel değerlendirmeyi Sami Paşazade Sezai yapmıştır. Ona göre Çanakkale Savaşı, “mucizeler savaşıdır”. Zira bu savaş; birinci olarak hali (mevcut vaziyeti) kurtarmıştır. İkincisi mazideki kahramanlığı geri getirmiştir. Üçüncüsü, vatanı ebedi vatan yapmıştır.

Bugün Çanakkale Savaşı’nı veren dedelerimize vefa borcumuzu ödemek istiyorsak yapmamız gereken ilk şey, Çanakkale kahramanlığını anlamak, burada ortaya konulan ruhu evlatlarımıza aktarmaktır. Bunun ardından çalışarak, üreterek, bilim, teknoloji, sanat ve kültür sahasında yapacağımız atılımlarla şehitlerimizin aziz hatırasını her daim yüceltmeliyiz.