Nasıl ki Nâzım sonrasında da, Orhan Veli sonrasında da çıkmazda idi. Çünkü şiirin çıkmazı, yukarda değindiğimiz sebepten insanın çıkmazına, toplumun çıkmazına sıkı sıkıya bağlıydı ülkemizde. (Belki de bir bakıma şiirin görevi hep çıkmazda olmaktır. Rahat işleyen şiir kuşku vermelidir. Belki yaşanandan geride kalmıştır onun için.

Divan şiiri hiç çıkmaza düşmedi. Hiç değilse Tanzimat’a kadar düşmedi. Çıkmaza giren insanla birlikte sarsıldı ve eskidi. Hece geride kalmayı kabullenerek başladı, onun için çıkmazda değildi. Sık sık dalgalanan, dalgalanmaları büyük bir toplumda, toplumu, yaşanandan değil, bir çeşit sözcüklerden kovalıyordu, sunulmuşu sözcüklerden izliyordu. Buna boyun eğmişti). Şiir çıkmazda. Şimdiye değin, ne romanın, ne tiyatronun, ne sinemanın izleyemediği, anlayamadığı bir çıkmazda. Belki yalnız öykünün farkına vardığı bir çıkmaz. Bu çıkmazın en önemli sebeplerinden biri, şiirin kendi sebep ve sonuçlandır.  Öbür nedenleri arasında, toplumsal koşulların, toplumsal dayanakların değişmesi, yani insanın, insanın alıp verdiklerinin, insan ilişkilerinin değişmesi ise, önemli bir başkası da: geri, sorumsuz, bilinçsiz, gelişen insanın, dolayısıyla, şiirin imkânlarına dar gelen, anakronik bir ortamın ve buna bağlı bir şiir ortamının türemesidir. (Bu ortamın bahse değmeyecek kadar önemsiz, etkisiz, olduğunu söyleyecekler çıkabilir. Önceleri biz de böyle düşünüyorduk. Ama şiir kendi başına yaşayan, soyut bir yaratık değil. Geldiği sebepler, seslendiği, seslenmek zorunda olduğu yerler var.

Ülkemizde daha bir süre, sözü edilmeye değmeyen şeyleri yılmadan ortaya koymak, tartışmak zorundayız. Herkes, savaşmaya zorunlu olduğu şeylerin budalaca çetinliğini bilmek, hesaba katmak zorundadır? Her beğeninin bir ortamı, her şiirin türünün bir alıcısı vardır. Yapılmakta olanı kimsenin küçümsemeye hakkı yoktur. Ama budalaca aşk şiirlerinin, budalaca biçim denemelerinin birdenbire yarattığı ortama ses çıkarmamaya, görmezden gelmeye pek katlanamıyor insan. Şiir çıkmazdadır. Bütün şiir yazanlara, edebiyat yazanlara hatırlatmak gerekir: Şiir çıkmazdadır. Çünkü insan çıkmazdadır, sorunlar çıkmazdadır. Toplum değişiyor, insan değişiyor, insanın yeri değişiyor, insanın ilişkileri ve sorunları değişiyor. Ülkemizde en azından birtakım kavramlarla yeni yeni karşılaşıyoruz.

Şiirin en azından artık bir avunma, oyalanma değil, bir saptama, belki bir önerme olduğu anlaşılıyor. İnsan, dolayısıyla şiir değişiyor. Bu değişme ancak değişmenin ve değişenin, eskimenin ve eskiyenin farkına varmakla izlenebilir. Bilgi şartı yanında bunları ayırt etmenin asgari bazı sağlam bir duyarlıktır. Yüzyılımızın bütün gereçleri de bunu sağlamaya elverişli üstelik. 1930'un eksik idealizmi, 1940 realizmi ve 1950'nin hastalıklı romantizmi ile bugünün insanını betimlemek mümkün değil. Evet, şiir çıkmazda. Çünkü insan çıkmazdadır. Ama bütün sorun bu çıkmazın bilincine varmakta. Şiirin çıkmazda olmadığını düşünenlerden yana değiliz. Çünkü bu çıkmaz; bilince, bilgiye uygunluğa, çağdaş şiire ve insana yeni bir imkândır. Turgut Uyar

Utanç
Yoktunuz
İhtimalleri düşündüm
Vedaları düşündüm
Yoktunuz
Ağustostu
Üşüdüm
Kerpiç yapılara davrandım
Pencereleri dolaştım
Sordum soruşturdum kendime
Işıksızdı ümitler
Düşündüm de gömdüm içime
İnsansızdı cesetler
'Düşününüz;
İnsafsızdı katiller
Vicdansızdı reziller
'Üzülünüz;
Çaresizdi yetimler
Yakının daralın eriyin bitin
Günahsızdı bebekler
 
Davranmadınız
Arkadaş!
Müslümandınız!
Olamadınız
Hz Ömer'e
Muhtar'a
Yani bu davaya
Layık olamadınız!
Arkadaş!
Yoktunuz,
Yandınız... Mehmet Akif Maral
 
Bir Ömür Yetmez
 
Bahtı teninden yanık bir serencamdı
Bir ömrün bana giydirdikleri
Kaçamadım şerrinden şamarından feleğin
Daha tüysüz bir çocukken dilim dağlandı
Yasaklarla korumaya alındı bütün düşlerim
 
Ardım sıra kurallar devriyeler gezerdi
Başım üç numara traş trahomlu gözlerim
Babamın ters-yüz ceketi gibiydi hayat
Acısı bol bir ağıt gibi dururdu bedenimde
Ya da sokaklarıma dar gelirdi.
 
Parçalanmış bir aynada büyüttüm kendi kendimi
Kurşun eritilirdi başımda okunmuş sular içerdim
Boynumdaki muskaya havaleydi bütün hâllerim
 
Hem takdir hem tekdirlik bir mektepliydim on beşimde
Yağmurlar ve şarkılar kardeş gibiydi
Şarapla tanıştığım rüzgâra bulaştığım bir takvimdi
Hepsi bir şiirin eskizleriydi belki
Sonraki yaralarıma sargı bezleri
 
Ten çıra olmamıştı yazgım henüz bakirdi
Giz yüzle tanıştı sonra boynunu sıktı muska
Bir tren yolculuğunda bozdum bekâretini
 
Sonrası ahir zaman kahır mevsimi
Yenildiğim yıllardı kapılar kilitliydi
Rüzgârsız kaldım dilim paslandı otuzumda
Tezgâhlarda boylu boyunca ertelendim yarına
Gözlerinin düsturuyla kırdım gecenin çemberini
Kaç arkadaş daha silindi kütüğünden
Notalara söz oldular şiirlerle kutsandı isimleri
 
Kırk kere bozmuştum tövbemi kırkıma geldiğimde
Sığınacak bir dergâhım da yoktu üstelik
Biraz daha büyütmüştüm yaramı
Bende gözlerin kaldı o şarkının sözleri
Bu biraz da kendimi seninle tanımlamak gibidir
Orda saklıdır dünyanın bütün hazineleri
Kutlu bir mirastır elbet
Bir ömür yetmez anladım
Yazmak için bütün senleri… A.Hicri İzgören
 
Kilitleri Kırılmış Kapılar
 
Üşüyorum,
Çevir sıcak bakışlarını üstüme
Erisin boşluktaki beyazlık.
 
Bu yalnızlık üşütüyor içimi,
Oynuyor yerinden köşe taşlarım,
Öyle bir gariplik sardı ki yüreğimi,
Dokunsalar boşanacak gözyaşlarım.
Hiçbir düşünüşe dur diyemiyorum,
Ben benim olmaktan çoktan çıkmışım,
Kapalı bir kapı sanıyordum kendimi,
Meğer ardına kadar açıkmışım.
 
İçimde iki başlı bir adam var,
Biri beni, biri seni düşünüyor,
Üstelik ben de seni, ben de seni anıyorum,
Üç dünya birbiri peşinde dönüyor.
 
Üşüyorum,
Hasret ağır bastı üstüme,
Oynuyor yerinden köşe taşlarım,
Öyle bir gariplik sardı ki yüreğimi,
Dokunsalar boşanacak gözyaşlarım... Abbas SAYAR
 
Çoban Ateşleri Gözlerin
 
Baharlar dediniz baharlar gördüm
Sulara gün vurdu, dağlara gün vurdu
Isındı ağaçların damarı kıpırdadı tarla
Daha bir canlılık geldi kırlangıçlarla
Bu çiçektir dediniz, kokladım;
Bu petektir dediniz, doldum odalarına.
 
Denizler dediniz, denizler gördüm
Kıyısında mavnalar durdu, tayfalar durdu
Islak kumsallarda toplandı dağ yelleri
Önüme dikildi dalgalar dam boyu
Başıma çullandı martılar bir küme
Çok söylenen türküler kadar yorgunum
Varmayın üstüme.
 
Baharlar dediniz, baharlar bıraktı gitti
Denizler dediniz, başlangıçta bozuktu aramız
Çoban ateşleri yol verdi geçtim
Baktım ki çoban ateşleri senin gözlerin… Kerim Aydın Erdem
 
Tutsağın Olmazsam
 
Tutsağın olmazsam senin
Bu gece de tüm geceler gibi
Kıyısız okyanuslara düşerim
Dalgasız denizlere.
 
Tutsağın olmazsam senin
Kanayan kanatlarımla
Enlemsiz boylamsız gezerim
Ülkesiz atlaslarda.
 
Tutsağın olmazsam senin
Yaşadığım uçlar arasında
Çılgınlığı ararım
Sığamam küçük kalıplara.
Tutsağın olmazsam senin
Çıktığım yazılarda
İsmini ve ismimi kazırım
Duvarlara yan yana.
 
Tutsağın olmazsam senin
Yaşayamam
Tutsak et beni
Yoksa savaşamam… A.Kadir Bilgin
 
Bak Fena Olur
 
Bir gün ayrılırsak
Sevilmekten eskimiş bir renk sanırım kendimi
Gözbebeğime bakarım senin yüzüne özgü
Gece gece
Abone olduğumuz o parkta bulurum kendimi
Köşe bankta sırt üstü yatıyorumdur
Söylemem gerek mi bilmem, zırlıyorumdur
Rıhtımlar dolusu narçiçeği sen
Birkaç ton körkütük ben
Bir öyle bir böyle sanıyorumdur kendimi
 
Bir gün ayrılırsak
Gülkurum, çılgın diye an beni
De ki bulutlanarak, onu sevdim gibi
Kellesi kulağı düşüktür şimdi ayrılmışlıktan
Göğün beline keman teli sarıyordur
Her zamanki gibi
De ki
Kulağına doldurduğu denizler seslenip gidiyordur
Sözcükleri muz gibi soyuyordur ortalık yerde
Yine şiirzade Akgün Efendi sanıyordur kendini
 
Bir gün ayrılırsak
Dövünen çok olur, sevinen daha da çok
Takla atanlar olur haber üstüne
Göbek atanlar
Ülseri azanlar olur
Bir gün ayrılırsak
Bak fena olur… Akgün Akova
 
Hasret
 

Ben senin şehrinde yaşıyorum
Mahzun.
Ben senin şehrinde
Sana hasret.
Geceler seni çağırıyor bana
Geceler seni yaşatıyor
Geceler ağlıyor üstüme
Bu hayat,
Bu yaşayış nafile.
Bir karamsarlık
Bir özenti var içimde.
Karanlıklardan
Bir aydınlık bekliyorum.
Bir uzaklık var aramızda
Yakınken.
Bir soğukluk duyuyorum
Sıcaklarda
Bir gülerken
Bir ağlamaklı oluyorum,
Ben senin şehrinde yaşıyorum
Mahzun.
Ben senin şehrinde
Sana hasret… Güler Özsarı
 
Güzel Kız Sokağı
 

Akşamüstü, Kayhan'dan aşağı
İnerken dalgın, düşünceli
Birden bir sokak: Güzelkız Sokağı
Ve bir ahşap pencere, basma perdeli
 
Eski zamanlardan bir kapı
Ardında küçük, dualı dünya
Sessizce sürüyor saltanatı
Balkonda iki saksı sardunya
 
İçerde birtakım sesler: dikiş makinesi
Belki çeyizini işliyor Güzelkız
Bir şeyler anlatıp duruyor annesi
Kızın aklı kısmette, aralıksız
 
Eşikte kıvrılmış hırsız kedi
Lokma kokusu geliyor bahçeden
Sahi, bugün Regaip Kandili
Tövbe güğümleri doluyor çeşmeden
 
Komşu pencerede bir kadın
Dalıp gitmiş kendi âlemine
Yok üzere yaşamaktan kırgın
Adı bile yazılmamış defterine
 
Ben nasıl şairim, ayıp
Kırk yıldır geçmemişim buradan
Kim bilir kimler geldi, kimler kayıp
Öğrensem anlamı yok sonradan
 
Bu sokak kimden aldı adını
Bilsem vurulurdum mutlaka
Kütüklerde bulamadım kaydını
Hayat dediğin zaten, tuhaf bir şaka… Nahit Kayabaşı
Servet SELVİ
 

Editör: TE Bilisim