Taka: Önce Sargana sonra muhacirlik, gerçekten zor günler yaşamışız.
 
Şeyihoğlu: Evet dedelerimiz çok zorluklar çekmişler. Ama bugünler içindi… Yani bizler için. Bize de gelecek nesiller için mücadele düşüyor. Aşağıdaki resimlerde bu zorluklar görülüyor. Birinde güvenli yerlere ulaşmaya çalışanlar. Diğerinde Trabzon Lisesi önünden, Akçaabat istikametine doğru göç eden insanlar… Ki bu muhacirlik Samsun ve ötesine kadar devam etmiştir. Tabloda Rus donanması, göç eden halkın önünü kesmek ve göçü engelleyerek insan gücünden faydalanmak istiyor. Bunun için ağır bombardıman sürüyor. Çoğumuzun dedeleri aşağıda yazan anıları bizzat yaşayarak, babalarımıza aktarmıştır.
 
Rusya’nın Gözü Sürekli Trabzon’un Üzerindeydi
 
Trabzon’un işgali, Rusya’nın müttefiki olan İngilizlerin Manchester Guardian gazetesine şu manidar ifadelerle yansımıştı (Manchester Guardian, 3 Nisan 1916: 10’dan akt: Öksüz, Usta, 2014,36.)
 
“San Stefano Antlaşması’nın 19. Maddesine rağmen Rusya Karadeniz sahilinde kırk millik alanı ve içerdeki 20.000 mil karelik alanı ele geçirdi. Rusya’nın gözü sürekli olarak Mithridates’in eski başşehri olan, kendine özgü konumundan dolayı ve siyasi, coğrafi, tarihsel olarak ünlü bir şehir olan Trabzon’un üzerinde idi.”
 
Dayanılmaz Acılar
 
Muhacirlik günlerini bizzat yaşayan Mahmut Goloğlu ise o günleri şu şekilde tasvir etmektedi: Trabzonlular hayatlarının en acılı günlerini yaşıyorlardı. Eli silah tutan evlatlarının çoğu savaşlarda şehit düşmüştü. Geri kalanları hala silah altında ve cephelerde idi. Bütün bunlar yetmezmiş gibi birde Pontus’cu çetelerinin saldırılarına uğruyorlardı.  Eli silah tutan bütün evlatlarını cepheye yollamış olan Trabzonluların tek istekleri, nesi varsa bırakıp gitmek ve düşman eline esir düşmemekti. Gitmek, neresi olursa olsun, düşmanın gelemeyeceği, uzanamayacağı bir yere gitmek istiyordu. Böylece Trabzonluların dayanılmaz acılarla dolu “Muhacirlik” günleri başladı (Goloğlu, 2013:227-228).
 
Doğru Dürüst Bir Yol Yoktu
 
… Sürmene köylerinde köylüler toplanmış, hep birlikte ve dayanışma halinde muhacir çıkma kararı almıştı. Dağ köyleri Bayburt, Gümüşhane taraflarına göç etmeyi düşünmekteydi. Fakat bu bölge, Erzurum'u alan Rus kuvvetlerinin tehdidi altında idi. Bütün halk sahile inerek, sahilden batıya doğru gitmeyi kararlaştırdı. Harbin başlamasından sonra, Rus donanması Karadeniz'de Türk ulaşımını engellemekteydi. Ordu için malzeme taşıyan birçok geminin yanı sıra bölgeye yiyecek taşıyan gemiler bile batırılmış ya da yedeğe alınarak içindekilerle birlikte götürülmüştü. Buna rağmen Karadeniz'deki ulaşım küçük tekneler ve filikalarla yapıldığı için limanlar ve sahildeki çekek yerlerindeki küçük tekneler bombalanarak tahrip edilmiş ve batırılmıştı. Bu nedenle çok az sayıda kayık vardı. Denizden Karadeniz'in azgın dalgalarının yanı sıra Rus donanmasının tehditlerine rağmen bu kayıklara binerek göç edenler, karadan göç edenlere göre oldukça şanslı sayılırlardı. Çünkü sahilde doğu batı istikametinde doğru dürüst bir yol yoktu. Deniz kenarından geçen dar bir patika 5-10 km. de bir dereler tarafından kesilmekte idi. Bu derelerin çoğunda köprü yoktu. Karadere gibi büyük derelerden, "pereme” denilen bir salla geçiş sağlanmakta idi. Bu salın bir seferi uzun zaman aldığı için muhacirlerin çoğu bellerine kadar suya girerek karşıya geçmekte idiler. Çoğu kez sahildeki kumlar üzerinden uzanan yol, Karadeniz'in azgın dalgalarının tehdidi altında idi...(Bilgin, Yıldırım, 1990:392)
 
Hayvanların Tamamını Götürmek İmkânsızdı
 
Rus donanmasının tehdidine rağmen imkânı olan birçok aile, deniz yolu ile Sürmene'yi terk ederken büyük çoğunluk sahilden yaya olarak gitmekte idiler. Hemen hepsi evlerindeki eşyaları olduğu gibi bırakmış, ahırdaki hayvanlarını serbest bırakarak sırtlarına yüklenebildikleri çok az sayıda eşya ya da yiyecekle muhacir gitmekte idiler. Hayvanların tamamını götürmek imkânsızdı. Ailelerin ihtiyacını karşılamak için bir ya da iki seçme ineğini götürmek isteyenler yolların çok kalabalık olması nedeniyle zapt etmek ya da sürüp götürmek mümkün olmadığı için bunları yolda ya serbest bırakmış ya da kesmişlerdi.  O günde sahilden ulaşım yapılabilecek yol yoktu. Muhacirler genellikle, deniz kenarlarında kumlar üzerinden yollarına devam etmeye çalışıyorlardı. Dereler üzerinden köprü olmadığı için, çoğu kez suya girilerek karşıya geçiliyor, akıntıya kapılıp gidenler için yapılacak hiçbir şey kalmıyordu. Karadere ve Yanbolu Deresi üzerindeki “Pereme” denilen sal, muhacir kafileleri için sadece çocuk ve yaşlılar taşıyordu. Hayvanları götürenler ise bunlarla birlikte suya girerek karşıya geçiyorlardı. Yollar çok kalabalık olduğu için ilerlemek de o kadar zordu. Sürmene-Trabzon arasındaki yol iki günde alınabiliyordu. Geceleri yol kenarında boşaltılmış köylerde yada açık havada konaklıyorlardı. Bu kafileler, büyük çoğunlukta olarak çoluk çocuk ve yaşlılardan oluşmuştu. Orta yaşlı yok denecek kadar azdı. Onlar da ya yaralı, ya hasta, ya da sakattı  (Bilgin, Yıldırım, 1990:  368-369).
 
Köylere Jandarma Çıkarıldı
 
…Şehirde kalanların nihayet iki saat zarfında şehri terk ve tahliye etmeleri ilan edildi. Askeri hastanedeki nakil imkânı görülemeyen ağır yaralı ve hasta askerlerin muhafazası vali tarafından Rum metropolitine tevdi edildi. Aynı gün akşam ezanına bir saat kala vali ve son emniyet memurları da şehri terk ederek gece Akçaabat’a geldiler. Valinin vürudunu müteakip köylerdeki geri kalan halkın da köylerini tahliyeleri için köylere jandarma çıkarıldı. Vali gelmeden önce yine bugün de telefonla verdiği emirle kasabadaki memurların kâffesi burayı tahliye ederek maşiyen hareket etmişlerdi (Lermioğlu, 2011:269).
 
Büyük Tahribat Yaptılar
 
Ruslar askeri gerekçelerle şehirde birçok imar çalışmalarında bulunurken, tarihi dokuda da büyük tahribat yaptılar. Rusları askeri amaçlarla tamamen veya kısmen tahrip ettikleri evlerin sayıları üç binden fazlaydı. Şehirdeki cami türbe ve mezarlarda bu tahribe uğradı. Rus bilim adamları kazılar yaptılar (TC Trabzon Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 2006: 94).
 
Trabzon’un Her Yanında Kanlı Bir Boğuşma
 
İşgal altında kalan Trabzonluların büyük derdi, Rum ve Ermeni çeteleri idi. Bir yandan Rus gemileri kıyılara Ermeni çeteleri çıkarıyor, bir yandan içerdeki Rum çeteleri saldırılarını sürdürüyorlardı. Fakat yıkım şaşkınlığından kurtulan Müslüman Türk köylüler de yavaş yavaş silahlanmaya ve çetelere karşı özel savunma tedbirleri almaya başlamışlardı. Sayıları onlardan çok azdı ama bu önemli değildi. Atalarından gelen yiğitlikle dövüşüyorlardı. Ve Trabzon’un her yanında kanlı bir boğuşma başlamıştı (Goloğlu, 2013:231). Acılı ve fakat yiğitçe bir türkü ile vuruşuyordu Trabzonlu....
Trabzon’un dört tarafı meteris (Eğreti Tabya)
Meterisden telli kurşun atarız
Üç kardeşiz bir orduya yeteriz
Kâfir Urus yaktın, yıktın evimi.
 
Taka: Yarın, Ressam Şakir Şeyihoğlu’nun yağlıboya tekniği ile  görselleştirdiği, “Evliya Çelebinin Trabzon ziyareti ve Trabzon’da Kadınlar ve Musiki” isimli tablolar ile tarih kitaplarının sayfaları  arasından derlenen detaylı bilgileri sunacağız.
Şakir Şeyihoğlu
 
Editör: TE Bilisim