Savaşsızlık durumu, yani insanların şiddete baş vurmadığı ortam bir başına barış kavramının içini doldurmaya ve içeriğini yansıtmaya yetmez. Barış savaşın yokluğundan daha fazlasıdır. Toplumsal adalet, eşitlik ve özgürlük olmadan barış olmaz. Bu kavramlarla pekiştirilmemiş bir barış, eksik bir barıştır. Barış taraflar arasında bir eşitlik, karşılıklı varsayma ve kabullenme temelinde yeşerir. İnsan, grup ya da toplum olarak temel haklara sahipsek söz konusu olabilir.
Barış kavramı da ters-yüz edilerek koflaştırılmaya, içi boşaltılmaya çalışılıyor. Barış, sadece silahların susması olarak algılanır oldu. Bu kavramın, özgürlük, eşitlik ve adalet gibi değerleri de kapsadığı gözardı ediliyor ya da kimilerince bilinçli bir şekilde böyle algılanması isteniyor. Barış; sömürünün, açlığın, zulmün ortadan kalktığı bir dünyaya duyulan özlemdir. Barış savunuculuğu da özlemi duyulan böyle bir dünyanın yaratılması için somut mücadele gerektiren bir olgudur. Bize belli kalıplar ve şablonlarla sunulmuş görüntülerin ve oluşturulmuş manipülasyonların ardındaki gerçekleri boşa çıkarmadan gidişata yön vermek kolay olmayacaktır. Barış, ancak sömürgen düzen ve sistemlere karşı sürdürülen mücadeleler içinde anlam bulabilir.

Özgürlüğün, eşitlik ve adaletin olmadığı yerde barış yoktur. Savaşın olmaması şiddetin olmaması anlamına gelmez her zaman. Şiddet sömürünün her türünde ve yaşamın her alanında sürüyor aslında. İnsanı açlığa mahkum etmek de; kimliğini, kültürünü yok saymak da şiddet uygulamaktır. Sınıfın sınıfı sömürdüğü, erkeğin kadını ezdiği yapılar da birer şiddet ortamı değil midir? Hayatın içindeki tüm insanlık dışı uygulamaları ifade ettiğimiz ölçüde barış imgesi anlam kazanabilir. Hayatı oluşturan unsurlar arasındaki uyum ve denge sağlanmadan, her tür doğa nimetinin huzur içinde paylaşımı gerçekleşmeden, şiddeti yaratan ekonomik ve sosyal etmenleri ele almadan, demokratik hak ve özgürlükleri gerçekleştirmeden barış kavramı kanamaya devam edecektir.

Sanat ve barış kavramları; insanın, insanlaşma sürecinin ayrılmaz parçaları durumundadır. Bu anlamıyla barıştan yana olmak, sanatçının kimliğinden gelen sorumluluğunu da belirler. Bu sorumluluk, insan bilincinin barışın gerçekleşmesine engel olabilecek her türlü önyargı ve koşullandırmanın karşısında bir kalkan görevi üslenmesiyle anlam kazanabilir, bunun yolu da barış için savaşmaktan geçer ve bu savaş tarih boyunca ezilen halkların ve sınıfların ezenlere karşı yürüttüğü tüm savaşların da ifadesidir. Çünkü "modern" toplumun efendileri, barbar toplumların Dehak'larından daha az zalim değildir. Değişen şey mızrakların ve kılıçların yerini, tankların, topların ve bombaların almasıdır.bütün özgürlüklerin yok olmasıdır.

Sanat, söylenecek sözü olanların işi olduğuna göre, barış kavramı da bu duyarlılıkta insanlaşma sürecinin ayrılmaz bir parçası olmak durumundadır. Bu anlamıyla barıştan yana olmak sanatçının aydın kimliğinde gelen sorumluluğunu da vurgular. Bu sorumluluk insan bilincinin barış idealinin gerçekleşmesine engel olabilecek her türlü önyargı ve koşullandırmanın karşısında bir kalkan görevi üslenmesiyle anlam kazanır. İnsanların savaştan, açlıktan, zorbalıktan ve yokluktan kırıldığı bir dünyaya kimse kayıtsız kalamaz.  Hele sanat ve edebiyat adamı "kötü"ye karşı çok net olmalıdır. Dostoyevski'ye göre insan, özgür bir varlık olarak kötüden sorumludur. Ona göre, kötü olan her şeyle mücadele edilmelidir.
A. Camus'un sanatçıya yüklediği misyon, zorbalığa karşı çıkma işlevi açık seçiktir. O ne susmayı, ne de yansız kalmayı benimser. Acı çeken kitleler sustukça birilerinin onlarının yerine konuşması gerektiğini söyler - ama sanatı bir tür toplumsal din dersine dönüştürmeme koşuluyla. 1950'lerde Camus, "Tehlikelere göğüs germekten başka çaremiz yok" diyor ve şunu da hemen ekliyordu: "Elbette sanat tek başına doğruluk ve özgürlük getirecek bir dirilişi sağlayamaz, ama sanat olmadıkça bu diriliş biçimini bulamaz."

"İnsan ve onun geleceğine dair kalbimizi sıkıştıran endişeye rağmen, korku ve umutsuzluk doğmamalı... Korku değil cesaretle savaşın karşısına dikilmek zorundayız. Tüm kültür yaratıcılarının en büyük görevlerinden biri budur" diyor Aytmatov. Sanatçı, insanı 'insan' yapan duyguları yüreğinde duyduğu, insanoğluna olan ilgi ve sevgisini duygusal olmaktan çıkarıp düşünsel düzeyde belleğinde var ettiği sürece insanoğlunun onuruna, kişiliğine, özgürlüğüne ve varoluşuna yönelik her eylemin karşısında yer alır. Böyle bir duruş sanatın da varoluş nedenlerindendir. Sanatçı, savaşın topuna-tüfeğine karşı kalemini, fırçasını, notasını koymasının bir zorunluluk olduğu anlamına gelir. İşte o zaman insanın özüne ilişkin o gizli güç Eluard'ın deyişiyle "Asıl adalet"e dönüşür.

Sanatçı da her insan gibi kendisini ilgilendirmeyen işler olduğu gerekçesiyle vicdanını yatıştırmaya çalışmamalı. Ne diyordu H. Cibran: "zalim zulmünü işletirken, ak ellilerin elleri temiz olamaz". Barış içinde bir yaşamı hazırlamada kendine insanım diyen herkese görev düşüyor. Düşünce ve amaçları ne olursa olsun her kesimin ve onları temsil eden kitle örgütlerinin bu konuda aktif rol üstlenmeleri gerekir. Ancak bu sayede savaşı kışkırtan politikaların önüne geçilebilir. Evet, bu konuda herkese sorumluluk düşüyor…En çok da sanatçılara, şairlere, yazarlara, aydınlara…

Rüyamsı Bir Şey

ismin sicim gibi yağıyordu
en yalnız olanına sarıldım
bir serçe göğümüzü tescilliyordu
seVda olmalıydı sizin isminiz
ve uyandım gibiydi sanki
gün bulutluydu parmaklarında
uyandım sanki
açmadan bile görüyordum
zar ve küldü ya kapağı ve gözüm
ahh iki gözüm
zaten seyiriyordu hani geceden
ve nasılsa açmadan bile görüyordum
tık tık tıklayınca tırnakların cama
ve uyandım geceden gibi sanki
ve sabah
üşümeye çıktım ayazlığa
soğuk bırrr kirpiydi hava
buzdan oklarıyla vuruldum
o sabah
ve uçuşu o serçenin doyasıya
aslında o soğuğa karşın kıyasıya
ve sarıydı gerdanı gördüm
ve neşesi çip çip rüzgârda
kıskandım
ve ucu ucuna uyandım sabaha
kıskandım
çalılardan kayalardan dağlardan
sarı gerdanlı ayrık bir serçe
bir ince kaçaktı sanki hayattan
ötüyor muydu gülüyor muydu anlamadım
inadına inadına uçuyordu işte
kıskandım
göklerin hüznüyle öpüşür gibiydi
ki kan tutmazdan çifte kanat
yağmur geçirmezden bir örtü telek
ve direngendi susmaz uslanmazdandı sesi:
çip çip çiyok
çip çip çiyok
ve uyandım
ismin sicim gibi yağacaktı
geceden belliydi çünki geceden
gün bulutluydu parmaklarında
en yalnız olanına sarılacaktım
sanki gibiydi ama

Kırgın değilim

Mutlu mutsuz geride kalan yıllarım.
Gönlümde sızı var, alınmayın hiç.
Belki zor geçti de, demez dillerim.
Sitemliyse sözüm, darılmayın hiç.
 
Yılı güne böldüm, kâr edemedim.
Mutluluğu güne, pay edemedim.
Kadere darılıp, vay be demedim.
Yanıyorken özüm, darılmayın hiç.
 
Kol kolaydık sizle, geçen zamanda.
Kalbimi susturdum, dedim aman ha!
Benden beni aldın, sustum O anda.
Görmüyorsa gözüm, darılmayın hiç.
 
Kırgınlığım yalnız, kullara benim.
Hasretim sitemim, yollara benim.
Zamansız kuruyan, dallarsa benim.
Tutmuyor dizlerim, darılmayın hiç… Birdal Can Tüfekçi

Kaybettin Beni

Savaş var, nerde? Kiminle?
Bence kendimle
Sustum, pustum desem yoktum
Dünyamda, yüreğimde, sen vardın
Aklıma düştün, tenimde yoktun
Gelip geçtin sanki yüzgörümlüğü
Belli ki ben yoktum,
Dünyan da, yüreğin de, aklın da
Biliyor musun?
Uçup giden kuş misali
Bilmem nerdesin, kiminlesin
Aç mısın? Tok musun?
Sağ mısın? Ölü müsün?
Anladım kayıpsın
Geç mi? Kaldım sanmam
Sevdim dedim çaldım kapını
Bilirim sandım senin yapını
Çorak bahçemde çiçek olmuştun
Sevgiyi gülüşünde sanmıştım
Cesaret haydi dedim söyle ona
Geç olmadan yüreğinde köz olmadan
Bil ki ..! çok sevdim seni
Sevmesen de sen beni
Bil ki..! Kaybettin beni… Üzeyir Aydın

Vebal

ters yüz dönünce
hayatın madalyonu
batan gemide
son flikaya sığmayan yolcu
yaşamın terkisini ararken
ısırdı gözlerini umman
oysa
gemiye binmeden önce
yaşayacağını sandığı
ısmarlama bir hayat vardı önünde
avuçlarına brakılan
bu sefil sancı
kimin vebâli anlamadan
batıp sulara boğuldu… Hâdiye Kaptan

Öğrettikleri Kirli

dinle
şimdi ya da bir müddet sonra
göreceksin
öğrettikleri kirli her anlamda
her yanımıza bulaştı unutma
açıklamaya çalışsalar da
başlarlar yenilerden
yenileri içten değil
oysa bilmelisin
kirliliklerini gizlemek
yenileri öğretildi onlara
söz ederler hep beraber
nesin
hayatın neresindesin
neden böylesin
öğrenmemelisin
sadece bilmelisin
tüm bunlardan sonra
sürdüreceksin eminim
temiz merhaba
hayata yeni nefes al demeyi
ardından temiz hoşçakal
iyi ol
en eski yeni paylaşmayı
göstereceksin
Şimdi ya da bir müddet sonra
bitti…Yücel Evren
Yağmur damlası
Bir yağmur damlası olsam...
İnsem kavrulmuş her sîneye.
Çatlamış gönüllere hayat versem.
Savrulup rüzgârın önüsıra;
Kor yangınları söndürsem...
Cana can katsam çöl ortasında.
Cana can katsam hayal deryasında.
Sevinç olsam, neşe olsam...
Sevgili ardından dökülen,
Gözyaşlarına karışsam...
Temizlesem tüm yalanları.
Temizlesem tüm günahları.
Birden; birken bin olsam.
Ve çağlasam çağlar boyu...
Huzurla dolsam O' na çarpan yüreklere.
O' nu hatırlatsam her rahmette.
Bir yağmur damlası olsam...
Katık olsam helâl lokmalara.
Kutlu günlere kadar hazmedilsem.
Ve dolup taşsam şah damarlarına.
Gerçek berrâklığa ulaşsam.
Yârime kavuşsam... Kenan Özmen
SERVET SELVİ
 
 
Editör: TE Bilisim