Sanatı özgür kılan onun özgünlüğüdür. Sanatın tüm kollarını ve o kolların ürettiklerini bir takım kalıplar içinde tanımlamak ya da böyle bir beklenti içinde olmak sakat bir anlayıştır. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Kimileri, yazılarında argoyu, küfürü ya da keskin sesletimleri Mehmet Akif ya da Necip Fazıl gibi soft bir dille aktarır, kimileri de bunu daha açık bir biçimde yapar. Nitelik olarak ikisi arasında bir fark yoktur yani. Kaldı ki, dünyada ve kendi coğrafyamızda da şiirde, öyküde, romanda ya da sanatın diğer iştigal alanlarında (resim, heykel, sinema vs. gibi) kösnül, hakarete hamiz veya argo enstrümanlar sıkça kullanılmaktadır.

Bazı şiirlerde nitelik olarak küfrün ya da argonun bilinçsizce kullanıldığını ve hakikaten okuyanı rahatsız eden basit ve sanatsal özden uzak olduğunu müşahede ettiğimiz örnekler var. Onları savunmuyorum. Yanlış anlaşılmasın.
Ama buna mukabil bazı küfürler ve kösnül söylemler de var ki; söz konusu yaratının omurgası olmakta ve o çalışmayı ihya etmekte. Burada nirengi noktası; şiiri, öyküyü ya da romanı yazan sanatçının birikimi kadar, o eserleri okuyan, gözlemleyen insanların da ilgilendikleri o alana dair asgari bir bilgiye ve donanıma sahip olmalarıdır.

Sanat; toplumların ahlâki, ananevi ve teamüllere dayanan öğretileriyle genelde paralel düzlemdedir. Ancak zaman zaman sorgulatıcı bir tavrı da vardır. Eğer yaratılarınızı evrensel bir bant üzerine oturtamıyorsanız, özgür de olamazsınız. Özgür olamayan üretim de ne sanatsaldır ne de bu anlamda bir değere sahiptir. Burada bunları aslında size yazmıyorum ben. Benim üzüldüğüm, bu kadarına bile tahammül edemeyen bir zihniyet içinde, maalesef bu ülkede sanat alanında faaliyet göstermenin ne kadar yorucu ve meşakkatli bir yol olduğunu bir kez daha hatırlattı bana.

Resmi ideolojiye muhalif olması, erkin halka rağmen ürettiği politikalara alternatifler getirmesi ve bu mealde toplumlara bir bilinç dönüşümü sağlama çabası göstermesi misyonlarından biri olan sanatçıların, sıradan yığınların ve genel geçer günlük hamasetin dümen suyunda gitmemesi gerekir diye düşünüyorum. Şiir yazmak ayrı bir şeydir. Okuduğunu anlayabilmek ve o minvalde okuduğunu değerlendirmek ayrı bir şey. Asıl önemlisi "şairim" diye ortaya çıkan insanların düşünsel dağarcıklarındaki necasettir. İşte, gerçek kirlilik o zaman söz konusudur...

Kırkıncı Oda

Kırkıncı odanın kapısındayım; 
Ne varsa bu kapı arkasındadır. 
Açsam, ya açmasam kaygısındayım; 
Aklım iki cihan arasındadır. 

Kim bilir neler oluyor içerde! 
Ya Rab! İnsan bahtım hangi ellerde? 
Ha ben ha masaldaki o şehzade; 
Gönlüm bir güzelin sevdasındadır Cahit Sıtkı Tarancı

Akşam Serüveni

Çırılçıplakken içinde yaşamın 
Acılar giydirildi üzerine. 
Aşka elendin.
Sana dağlar yakışır.
Salıver ellerinden
Maviyi kelepçeliyken 
Her yerinden geceye 
Demlensin sokaklar 
Artık ağlayabilirim 
Eğreti bir taşkınlık
Çöktürdü sesimi 
Kapı gıcırtısı 
Motor hırıltısı 
Hiç konmamış gibi
Kocaman kâğıdın ölü noktası 
Ayrılığın gölgesinde kederin 
Yüreciğim serin 
Zaman
Soframızda su birikintisidir 
Ölüm kamburdur sırtımızda 
Karışık saçları ıslak gecenin 
Ve akşam serüveni
Sere serpe memecikler… Kaan İnce

Dar Geçit

Bütün yollar tenha, geçitler dar, 
Çirkin çirkin bakıyor yüzüme aynalar. 
Açtım yaşantı kapısını ardına kadar... 
Tek ziyaretçim, yalnızlık, kolunda rüzgar 

Gençliğim unutulan bir şarkidir artik. 
Anılar beni ağlatmaktan sanık. 
Gökyüzü çizgi çizgi, baştan başa yırtık 
Bütün yollar tenha, geçitler dar. 

Gülmek istiyorum, bırakmıyor anılarım. 
Yokluğun ortasında, yine de varım, 
Umutlarım gibi sevgim de yarim 
Çirkin çirkin bakıyor yüzüme aynalar. 

Baharsız, çiçeksiz olsan da yine gel, 
Kirik bir mısra olsan da güzelsin güzel. 
Gel hayallerimle büyüyen, ey son emel 
Açtım yaşantı kapısını ardına kadar. 

Yaşlandıkça muhtaçtır insan, 
Susamışlığı artıyor an be an. 
Açık bıraktığım kapıdan, geliyor 
Tek ziyaretçim, yalnızlık, kolunda rüzgar. Mehmet Bozkurt Esenyel

Çançiçeğim

İçinizden hanginiz, 
Bir sondunuz ve yoktunuz. 
Her akşam güneşin batışına, 
Önayak olurdunuz. 
Okyanus diplerindeki 
Batıklar gibi ıssızdınız; 
Hanginiz benim kadar yalnızdınız? 

İçinizden hanginiz, 
Bir başlangıç şimdi 
Ve kaçınız gerçekten var? 
Ağaçların gölgesinde 
Şimdi hep aynı peri yatar. 
Yasemin kokulu rüyalarda 
O her zaman beni arar, 

Toprağım, ekmeğim, 
Suyum, şiirim, 
Öz yaprağım, çan çiçeğim 
Acım, tuzum, şekerim; 
Nerden çıktın sen güzelim K. Çağlar Aksu

Yasaklıyım Büyümeye

gelmelerin 
avucumda sarı bir yirmi beşlik 
çocukluk ağzımda kınalı şeker 
yabanıl dudaklar kalır hediye 
yanar su içmem üstüne 

gitmelerin 
oyunlarda yitirmem ki paramı 
çocukluğumun gönlünde cehennem 
samanıl yangınlar kalır geriye 

yanar su serpmem üstüne 
dün çocuktum 
bugün ozan 
yasaklıyım büyümeye… Bilal Kayabay

Ölüm

Hayatı kucaklayacaksın 
Kimi zaman. 
Bir gözyaşı dökeceksin belki de, 
Belki de bir gülücük atacaksın. 
Kim olduğunu bileceksin,
Nerden geldiğini 
ve nereye gittiğini... 
Yolun belki çukur dolu olacak 
Ama sen umudunu
Kaybetmeyeceksin, 
Düzlüğe çıkana dek tüm gücünle 
"varım" diyeceksin... 
Anlamsız gelecek kimi zaman da 
her şey sana. 
Kucakladığın hayat,
Gücünü gösterdiğin her şey 
Boş bir mezara dönecek, 
Sahibini bekleyen... 
Çukurdan geçilmeyen yolunun sonunda 
Döneceksin arkana, 
Son bir bakacaksın 
Anana, babana, dostuna, düşmanına, 
Diyeceksin ki; 
ELVEDA… Şebnem Ber

SERVET SELVİ
 
Editör: TE Bilisim