Konu şiir olunca ahkam kesmek kolay oluyor. Biz yazılarımızda bilimsel bilgi vermiyoruz sadece kendi düşüncelerimizi aktarmaya şiir “nasıl olmalıdır”a cevap bulmaya çalışıyoruz. Ki bu da, olması gereken şeydir.

“Sanat, toplumun üst yapı kurumlarında biridir” Şiirde bunun içinde. Bütün şairler, tekkeciler, gelenekçiler, modernistler, dadaistler, “şiirmakineleri” kendi şiirlerini yaza dursunlar; sonuçta hepimiz şiir diyoruz.

Son yıllarda herkes şiirin tıkandığı görüşünde. Şiir üzerine söz söyleyenler bunun derdine düşmüş. Yalnız bütün tartışmalar, kavgalar, tarih sayfalarındaki bir ironiyi canlandırmakta: Meleklerin cinsiyetleri...

Evet. Bugün tüm yaşamımız gibi şiir de sığlaşmış. Şiiri bilen de bilmeyende yazıyor. Şiirin sürekli tekrarlandığını dile getirenler var. Bunun dışına çıkabilmek adına şeklen yenileşmeler göze çarpıyor; ancak şiirin özünde bir değişim, bir yenilenme, bir terakki göremiyoruz.

Şiir başkaldırıdır. Peki kime, neye karşı? Şiirin şiire karşı olması düşünülemez elbette. Dikkat edilecek olursa, şiiri şiir yapan hiçbir şey kalmıyor. Bugün varolan şiir post-modernizmin gösterdiği yolda ilerlemekte. İçerik olarak da biçim olarak da. Hatta bazen herşey tersten gitmekte, içeriği biçim belirlemekte.

Biz burada herkes aşk şiiri yazsın, aruza dönelim, hece ölçüsünü kullanalım demiyoruz. Biz konunuz ne olursa olsun ama insana ait olsun diyoruz. Alt alta yazılan her yazının, kelimenin şiir olmadığını söylüyoruz. Şiirin içerikle ilgili bir sorununun olduğu kesin.

Evet. İçerik yoksa şiir anlamsızlaşır. Çünkü “Şiir, süslü sözler söyleme sanatı değildir. Şairin yaşama dair söyleceği sözler vardır. Ve bunu şiirle daha iyi anlatacağını düşünerek yazmıştır şiirini.” (İ. Karaca).

Şiirin hayata bir katkı olduğunu düşünüyoruz. Bu anlamda şiirin yaşamda karşılığını bulması esastır. İnsani olana, insana dair şiirin söyleyecekleri olmalı elbette. Bu da bizi daha duyarlı olmaya, insana dair yazmaya itiyor. Yozlaşmanın olduğu, insana ait bütün güzel değerlerin saldırıya uğradığı bir dönemde, şair toplumun duyarlı yanına seslenmek durumunda. Bunu seçtikten sonra yapacağı tek şey anlatmak istediklerini nasıl ifade edebileceğini ortaya koymak olacaktır.

İnsanlara karşı sorumluluğu olmayan, insanlığın geleceğine dair derdi olamayan bir kimsenin üreteceği şiir nasıl olabilir. Bizim söz üzerine olan geleneğimiz bize elbette yeni ufuklar açacaktır. Şiir tarihimiz bize zengin hazineler sunmakta. Geçmişin bütün olumlu özelliklerini alıp bunları içeriğin sunumunda bir araç olarak kullanabiliriz. Bu yaklaşım şiiri yeniden ayağa kaldırabilir. Yani diyebiliriz ki: Şiir öldü, yaşasın Şiir!..

Zindan Şehirler

Bir yabancı gibiyim, yaşadığım bu şehirde

Eski yollar çıkmaz sokak, geçit yok hiçbir yerde

Oysa gülüm ne izler bır3akmıştım

Toprağına, taşına bu şehrin

Kovulmuş yığınların nabzından

Zulümlere direnmek

Yaşamak, tek boyutlu resim gibi

Sokaklar esir kampı, yığınlarda ihanet

Ben cihad ehliyim gülüm

Öldürür beni bu şehir

Korunmak, pamuktan elbiselerle

Ateşe dalmak gibi

Tut sana uzanan ellerimden, öğütmesin beni bu şehir

Say ki yeni bir zindan bana, yeni bir tuzak bu şehir

Yaşamak beynimde zincir, hürriyet boynumda halka

 

"tebessümler bile iğreti bu kokuşmuş şehirlerde,

Bir amansız takipteyim, gölgeler var peşimde

İnfilak noktasında beynim, beynimde işkenceler

Oysa gülüm kaç zaman önce bana canandı bu şehir.

Nice canlar gömdük bağrına o canlar ki; yüreğimdir.

Diz boyu kan bu şehir, diz boyu ihanet

Sor da anlatsın sana beni; şu gök kubbe, şu kaldırımlar.

İnkar etse de beni bu şehir,

Taşında alın terim, toprağında kanım var.

Varsın yeni bir zindan olsun bana,

Yeni bir tuzak bu şehir.

Direnmek imanda gizli, imansa yüreğimdir.

Yine de gülüm, kurtuluş, kavgalarda kuşanmaksa silahı

Tut sana uzanan ellerimden, çağıralım kıyamı"

Say ki yeni bir zindan bana, yeni bir tuzak bu şehir.

Öldürür beni bu şehir... Süleyman Kalaycı

 

Sevginle Giderim Toprağa

Ne inkar etmişim

Sana olan hislerimi

Ne de kalbimden

Söküp atabilmişim sevgini

Kaç gece uykuya hasret

Kapaklarım

Unuttum inan ki

Karanlıkların dili olsa

Anlatsa

İsmini nasıl haykırdığımı

Aya, yıldızlara

Rüyalarımda senle mutluluk pınarlarına

Dalmışım

Yıldızları indirip taç yapmışım saçlarına

Birden yıldızlar kayboldu saçlarından

Acı gerçekle yüzleşmişim uyandığım da

Masallarda ki kaf dağı gibi

Ulaşılmazsın

Ne ben sana koşabilirim

Ne sen bilebilirsin

Sana olan sevgimle mezara gideceğimi...ŞAHİN BEKTAŞ

 

Kamera Şakaları

 

Tabakhanede Dalaş

 

Kremalı raylarda şaryoyla tıngır mıngır

Poz ata ata pozometreyle sette

Dört bini aşkın ben çektim, sen ne çektin

Göster diyor. Cevabımı zuhuriyle

Huriler verir elbet.

 

İhanettir Fantezi

 

Bir düzlük düzenine dil düzmüş tatlı şair

Çevirim bir, çekim bir... kırkbir bobin bitirir de

Tek çığlık çekemezse dağlanmışın dilinden

Merceğini elinden çekip almak gerekir

 

Zeytinlerin Altında Sükun Yok

 

Ün saldım ünler tizi! Resmim büyür şafakta

Aşktı tek kılavuzum, albız buz etti yazı

Neler çektim! Kırk dizi. Acun bildim cundayı

Ama sevdanın yüzü kızıldır şu kumsaldan

Saygım ondandır size, öpmem ellerinizi...MEHMET MÜMTAZ TUZCU

 

Pazar-yaşam

 

Kendi sesimi duymaktı haraç mezat yanlış

Yanlışa fark duyarak

bakışım,

kendi sesimi duyunca,

sarsıldım5

bir nokta bitiyor

                  

yavaşça başka

biri:

kanıt

dağılıyor sesim

dağılma, korusunu

kötülüyor yaşamın

 

ağaç köksüz

mutsuzluk tatili....Muhsin AYDIN

 

GİO ödülleri ikinci kez dağıtılıyor

 

Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği (FABİSAD) bilimkurgu, korku ve fantazya türlerinde üreten yazar, sinemacı ve çizerleri hayal gücünü ve kalemini törpülemeye çağırıyor. Üstelik FABİSAD, bu yıl ikinci kez dağıttığı ödülleri, “Kısa Film” kategorisiyle zenginleştirdi.111

 

TAV Havalimanları Holding ana sponsorluğunda, İtalyan Kültür Merkezi, Bilgi Üniversitesi Yaşam Boyu Öğrenim Merkezi Bilgi Eğitim ve Cohn&Wolfe İstanbul’un destekleriyle GİO Ödülleri “Kısa Film” kategorisinin yanı sıra “Öykü Kitabı”, “Yayımlanmamış Öykü”, “Yayımlanmamış İllüstrasyon” dallarında verilecek. Her dört ödülde de ana kriter, sunulan yapıtların fantastik, bilimkurgu ve korku türlerinde olması.

 

GİO Öykü Kitabı Ödülü 2012 – 2013 senelerinde yayımlanmış öykü kitapları arasında yapılacak değerlendirmeyle verilecek. Yani özel bir başvuru gerektirmiyor. Ancak dileyen yazar veya yazarın izni ile yayıncılar öykü kitaplarını ödül komitesine iletebilir. Yayımlanmamış Öykü, Yayımlanmamış İllüstrasyon ve Kısa Film dallarındaki ödüller için katılım koşulları www.fabisad.com adresinde mevcut.

 

Yalnız

 

Gecenin siyah dudağında fısıltı

ve mavi çarpı işaretleri.

Yüreğinde lambalar kısıldı.

Öyle ıssızda vuruldu

cesedi bulunmaz yiter renkleri.

 

Gecenin karnında bir göz

zifiri suskunluğa atılmış zehir.

Dağda eşkıya ateşince basıldı söz.

Bir oda, saat ve masa

ve havada hüzünlü devir.

 

Yüreğinin ağrıyan tiktakları

ve pelte karanlığı tırmalayışı birinin

artırıyor yalnızlığı2, özlemi, cesareti.

İstekle soluklanıyor, içinde yalın atları

koşuyor koşuyor bir şiirin.

 

Gecenin gırtlağında tedirginliğin sesi

dipdiri öldürülüşünde buzun.

Homurdanıyor karanlığın köpekleri.

İnleyişler ve pütürlü acıyla uzun

yanıyor bir devin kirpikleri.

 

Ansızın boşluğuna geliyor insanın

ve amansız dökülüyor damarların

çağlayanında gül tutkusu.

Anılar ve düşlerle ipek dalgınlık.

Ve hain dirilişiyle karabasanın

dağılıyor sevincin uykusu.

 

Gecenin siyah dudağında fısıltı,

yıkacaklar şimdi tüm bentleri.

Uzakta bir çığlık incecik kısıldı.

Öyle ıssızda vuruldu

cesedi bulunmaz yiter renkleri...AZER YARAN

 

 

Izdırap

 

Bütün ömrün kayboluş noktasında,

Musıkînin ve aşkın duyuluşunda bir an

Nedir bizi cezbeden güzelliklerin sırrı?

Ve nedir zaman?

 

Bütün ömrün istinadında teselli

Tekevvün eden hatıralarla gelir azap,

Ruha temas eden tasavvurlarda sükûn

Izdırap her şey; ızdırap... CELÂL SILAY

 

Kir

 

Kire, leke diyor bazıları

 4

Bunda bir şey var. Yarım bir yer; gece

karanlık yüzü saatlerin

bilmeden başlangıç çizgisini duraksatmak

yirmi beş yirmi beş geride kalıyor yüzümden

imgesi, eski boğazımdan aşağı yumru

                  

buna

sarılış boynumu kırıyor dostlarını yitirmiş bir yer dünya!

Her yer bağlı, ama kirli yine de

dünya ve –de- çözülü elleri başıboşca...Temel Aksu

 

Anı`ndah

 

Yağmur boşandı

Bir Aralık

Gözlerimize

Boş andı sadece

Düşülürken gözlere

 

Bulut kadar maviyim

Vede aşığım bir yağmurun

Tenine

O kadar doluyum ki

Şiirler susabilirim

Dokunsan

İçimdeki bir yerine

 

Zaman bir adım ötemizde belki

Koşsak yetişebiliriz

Ama amansız köleyiz

Yitirdiğimiz sözlere

 

Bir sus payı kadarız

Her şeyden payımızı alır

Susarız etrafımızdaki

Tebessümlere

 

Yazl6ık bir yağmur şarkısı

Puslanır dilimizde

Hangi yar`a kanasak

Kızılca kıyamet sıkışıp kalır

Ağzımızın en hassas bir yerinde

 

Bazen hayaller anı`nda olabilir

Amaçsızca pusuya yatmış

Demli bir yol üzeri

Sevişmelerde

 

Dermansız bir sarhoş

Muhabbetinde

Kaç kez mezeleşir

Yürek

 

Ellerimin ayazını

Hangi alna sürsem

Kararır düşünceler

 

Herhangi bir insan gibi

Hiçim artık

Yangın gibi bir

Hiçsel güdüde

 

Bir sigara yanığıyım

Gözlerinde

Kokum teninde

Nakış nakış

Sıradan bir sarı siluette

 

Gözlerinin rengi bana

Çalarken

Hayaller anı`nda olabilir

Bazen..Erhan Tabak

 

 

Editör: TE Bilisim