Edebiyat bilgileri içerisinde ele alındığında öğretici şiirlerin, ders verici şiirlerin vazgeçilmez olduğu görülür bazı dönemlerde. Şiiirin konu anlatması, öğüt veriyor olması halk kitlelerinin çok hoşuna gider. Şiiri halka sevdirir. Şiiri ilaç gibi kullanabilir hal ve kal ehli. Öyle de olmuştur. Şairin bu tarz şiiri eğitici, öğretici olarak kullanması okuyucuya sunması, halk kitlelerine sevdirmiştir şiiri.

Şiirin bir konuyu anlatmanın dışında, kelimelerin bahsettiği duygu ve düşünceler zengin olmalı, yetkin olmalı. Sözcük ve dizeler bakımından çok kuru ve yavan şiirler olduğu gibi, insanı cezbeden duyguların düşüncelerin derin ve zengin olduğu şiirler de vardır, vazgeçilmez ve bu tarz şiirler çarpıcıdır.

Şair ilhamını ruhundan mı yoksa ruhunun dışındaki varlıklardan mı alıyor? Kalbi dünyasını nasıl inşa ediyor şiirden anlaşılır çoğu zaman. Şiir ya ruhun konuşmaları, düşleri ya da düşlerin kirli oyunlarıdır, kara bulutlarıdır hatta karın gurultusudur. Ruh her daim iyidir, İyiliği söyler. İster ki ruh insan fıtratın dışına çıkmasın. Mutlak varlığı tanısın bilsin ondan ayrı olmasın. Başka bir tabirle ilhmını kalbi dünyadan alan şiir. Ki bozulmamış bir kalptir sözkonusu olan. Bir ömrü heder etmemiş olur. Yolu yoldur. Söyledikleri okunur dinlenir. Mısraları hayatı, düşünceyi zenginleştirir. Şiir ebedi bir yolculuğa çıkar yayınlanınca, dilden dile dolaşır gönülden gönüle. Sesi bitmez, bütün çağlara, zamanlara seslenir.

İlhamını bir nesneden ya da düşten alsa, saçma durumuna düşmedikten sonra o, temiz bir dünyanın ve medeniyetin sözcüsüdür,  kurucusudur. Rüzgar gül bahçelerinden eser gelirse gül ve güzel kokular getirir. Çöp dağlarından eser gelirse, kötü kokular getirir. Her güzel, güzelliği övme ya da yerme ustasıdır şair. Şair ister ki insana ve topluma güzellikler hakim olsun. Çirkinlikler insandan ve toplumdan uzak olsun. İnsan kirlenmesin çünkü insan bozulduğunda her şey bozulur. Şair aşk adamıdır, değilse niye şiirle uğraşsın, onlara tercüman olsun.

Günlük konuşmanın yanında, şiiri bizzat konuşma dili yapan çok nadir şairler vardır. Şairin şiiri hafife alması yada vazgeçmesi mümkn değildir. Şiir şairi yücelttiği gibi şairde şiiri yüceltir. Şiir şairin beyninde damarlarında akar gelişir, büyür. Mısralar suret olur, can olur. Mısralar yok iken icad olur varlık alemine çıkar. İnsanoğlunun içine karışır.  Şiir ilk insandan beri insanın vazgeçemediği insani ve edebi değerdir.

Biraz Eğil

Bu yaz Latince kursuna gitme,
beni incele.
Seneye uçarsın planörle.
Bu yaz boşluğu benim cinnetimde dene...
Sana çağdışı bir romantizm getirdim,
ilkel bir soyutlama...
İşletme tezini sonra verirsin,
bu yıkımı  kaçırma...
Hırslarını yatıştır bir süre için...
Biraz eğil, nefesimi dinle,
hiç olmazsa, üzülüyormuş gibi yap...
Yeniden dönersin eski hayatına,
biraz saygı duy, biraz zaman kaybet...
Bak beni nasıl zehirleyecek,
içinde taşıdığını bile farketmediğin o aşk...
Küçümseme, deneyimdir ; soranlara
anlatırsın
Senin için bu yenilgi, bu dağılıp
parçalanma...
Bu yaz Latince kursuna gitme, beni incele... Cezmi Ersöz

DEĞNEK

aynaya baktım gecede
ayışığı sofrasında
okşadım gümüş telleri
bir tanburun aylasında
 
yıllar geçmiş saz yorulmuş
aşklar solmuş perdesinde
gül kurumuş bülbül susmuş
sevdaların bahçesinde
 
neydi ey aşıklar neydi
bir ilkbakış o her şeydi
bir kıvılcım bir özgür yel
birden her şey neden güzel
 
sihirli bir değnek gibi
en umutsuz en zor anda
gönle kimin eli değdi
sihirli bir değnek gibi… Yaşar Miraç

OYSA BİZ MAVİYİ SEVERDİK

Sen dağların ardındayken
Puslu ve siyah olmak
Acıttı göz pınarlarımı,
İçime aktı,
Yaktı.
Yollar upuzun tuzaktı.
Dağlar uzaktı, uzadıkça uzadı.
 
Dişliler hiç durmadan çalıştı
Un ufak oldu koca kaya parçaları
Ezildi çakıl, silindirlerin ağırlığında.
Ve hiç bitmedi
Uzağa uzağı katan yol yapımları.
Yok edildi umudun yeşili,
Siyaha sıvandı.
Ağ gibi sardı dünyayı kara
Ağ gibi sardı hasretin.
Hep siyahı görür oldum ben.
Senden.
Uzaklarda.
Puslu ve bir başıma.
Kilometreler boyunca.
Ayrılık oldu yolun adı...
Asfalt aramızda,
Sen dağların ardında...
Babil’in asma bahçelerindeki gibi
Yeşilde kaybolmalıyken asfalt,
Mısırlıların mumyaları gibi
Sakladı mavi sevdaları,
Bakışa acıyı sıvadı katran
Göz pınarlarında simsiyah.
Katar katar uzaklar puslular.
Aşkı yolların karasına esir verdik,
Oysa biz maviyi severdik. Necla Maraşlı

YAŞAMA SEBEBİ

sıkmışım dişlerimi
gözlerim kanayana kadar
çeyizimizde hüzün motifleri
göçebe bir ağıt
göğsümün derinliklerinde
bu aşkın dönüşü yoksa
duman kırığı gözlerinde
gecenin hıçkırıkları
kırık keman sesi ve adağım var
moraran hercai düşlerim
ateşi delip ıslatır mendilimi
kalbime dolar -sonsuz uykuma-
korkuya susamış yasadışı bir rüzgâr
 
bu aşkın dönüşü yoksa
suya düşer kokusu menekşelerin
deniz her zamankinden daha köpüklü
serçeler bi garip ötüşlüdür
martıları mavnalarla başka türlü dans eder
hamuruna sevgi katılmış bu dünyanın
 
küflü yüzler yok hiçlik de
hani ne derler
gözlerinden öperim çocuk,
gamlı sevda, şiir
ne'm kalır geriye gülüm
seni alırlarsa benden
tiksintiler toplamı
umutsuzluk sapağında ölüm… Kaan İnce

AKŞAM KUŞATMASI

Birlikte bir kıyıyı kuşattık
Bütün tarihçiler eski kuşatmaları
Evlerinde bir bir yanlış yazarken
Gemilerimizi saldık serin sulara
Onun gemileri benim gemilerimden
Sanki biraz daha tedirgindi
 
O tedirginlik bitti
Gözlerine dalıp gittim
Dalgalara sedef kakmalarını
Yayarken ufkun pembeliği
Açıkça seni seviyorum dedim
Ben de seni seviyorum demedi
 
Kendini bilmez bir karga
Oh olsun diye bütün kargalara
Yakalanıp mısırdan getirilmiş
Üstünde keklik giysileri
Ayıpladı kendine göre bizi
Ne işiniz var dedi
Bu saatte burada
 
Ona hiçbir şey söylemedik
O kim ki bizim yanımızda
Biz bir denizi kuşatmışız birlikte
Gözlerine bakarken anladım
O da zaten çocuktu benim gibi
Geçen gemileri timsaha benzettik
Karton filmlerden konuştuk daha sonra… Afşar Timuçin
SERVET SELVİ
 
Editör: TE Bilisim