Sarp kapısında saldırgan bir sefalet  vardı. Ancak Gürcistan'da her şey güllük gülistanlık değil elbet. Sarp sınır kapısından Gürcistan sınırına geçtiğimizde lavabolarında pisuar aralarında bölmenin olmaması ilk göze çarpan farklılıklardandı. 1Gümrükten Gürcistan'a girdiğimizde maalesef bizi  utanç verici bir yoksulluk karşılamaktadır. Sefalete esir olmuş kadın ve çocuklar sadece bir lira için öylesine  ısrarcı olmaktadırlar ki katlanılır gibi değil. 1 lira için ayaklarınıza yatan çocukları, hatta genç kız ve bayanları görebilmektesiniz. Israrcı çocuğa verecek 1 liram yoktu. 5 Türk lirasını çıkarıp uzatacaktım ki, parayı elimden bir başka genç kapıp kaçtı. Ama iş bununla bitmedi, tam tersi herkes başıma uçuştu. Kucağında ve karnında çocuğu bulunan genç kadın, "senin Allahın yok mu? versene bana para açım aç diye bağırıyordu... Şaşkındım. Ona da elimdeki 5 lirayı uzattım ki o parayı da bir başka çocuk elimden alıp hızla uzaklaştı. İşte bu iç burkan, can acıtan bir görüntüydü. Bu görülen, vahşi kapitalizmin  cinayetlerindendi aslında. Batum'un 2 Günü Bir Birine Eşit Değil Arabamız nihayet geliyor ve Gürcistan içlerine doğru ilerlemekteyiz. Oldukça düz bir ülke... Bizim Çarşamba Ovasın3ı andırmakta. Yol boyu, Gürcistan'a yük taşıyan yüzlerce Tır ve Türklerin  işlettikleri dinlenme tesisleri, oteller, moteller, Benzin istasyonları, Cafe Restoranlar görmekteyiz derken yine bir tanıdıkla karşılaşıyoruz. Bizdeki halleri oldukça huysuz olan Çoruh nehrini Gürcistan'da çok sakin ve adeta zevkten dört köşe vaziyetinde görmekteyiz. Zira bizim huysuz Çoruh,  bulmuş düz araziyi yatmış uzanmış Karadeniz'e doğru... Bakir kıyılar... Geniş kumsallar... Yaşlı ve büyük efkalipti ağaçları yol boyu bize eşlik ederken, Batum'a yaklaştıkça modernliği de görebilmekteyiz. O ilkel döviz borsaları yerini çok daha modern borsalara, terme çatma görüntüler arz eden petrol ofislerinin yerine çok estetik Petrol istasyonlarına terk ettiğini  görmekteyiz. Ancak mevcut yollarının rahat bir trafik akışı için asla yeterli olmadığını gördük. Özellikle şehirler arası yolları bizim 40 - 50 yıl öncesinin şehirler arası yollarını andırmaktadır. İşte bu görüntülerin ardından önce yüksek binalar ve inşaat vinçleriyle karşılaştığımızda Batum'a geldik demektir. Hiç bir mimarinin bir birine benzemediği muhteşem taş binalar ve çok iyi seçilmiş renklerle boyanmış Batum bir tablo güzelliği sunmaktadır. Fasılalarla gittiğim Batum, iki günü bir birine eşit olamayan bir şehir. Sürekli gelişmekte, güzelleşmekte. Ancak ne var ki bu gelişmişlik halka yansımış görülmüyor. 4Zira alışveriş merkezleri oldukça tenha vaziyette. Kaldırım kenarlarında yaşlı ve bakımsız kadınlar minik tezgahlarda bir şeycikler satma çabasındalar. Ama zor gibi... Gece şehri dolaşıyoruz, hayat kadıları bardan çıkmış Türkçe bizi selamlıyorlar ve arzu edersek beraber çıkabileceğimizi belirtiyorlar. Hayır cevabını alınca isteksizce de olsa yanımızdan uzaklaşıyorlar. Görülen o ki,  Batum şehri, fiziki hazırlığı itibarıyla kumar, alışveriş ve turizm merkezi olma yolunda hızla ilerlemektedir. Olur mu? Olacak gibi... Kurbağalar susmuştu 2Gürcistan'ın Dünyaca ünlü botanik parkını dolaştım yine. Dev ağaçlardan rengarenk çiçeklerden zengin bitki örtüsünden oluşan bir ormanlık... İçinde yer yer görevlilere ait olduğunu sandığım mekanlar bulunmaktadır. Ama benim ilgimi esas çeken kurbağalı göldü. Aynı anda adeta tribün seyircisi gibi yüzlerce kurbağa sesleri çevreyi inletmekteydi. Bu sevimli olduğu kadar da komik seslere ne olmuşsa olmuşİ adeta kurbağalar hayata küsmüş gibiydiler. Bekledim hiç bir ses gelmeyince sarı balıklı gölü terk ederek botanik turumu tamamladım.   Benim için üzülme dizisinin setindeyiz Gürcistan'a giderken Hopa Kemalpaşa'da gördüğümüz "Benim için üzülme" setine, Gürcistan  dönüşümüzde uğradık. Güzel bir sahil köyü. Arabamızı park edip eve yöneldik. 6Dizide kapı önünde her zaman Niyazi'nin babasını görmeye alışmıştık ki, çardakta başka birileri oturmaktaydı. Selam verdim uygun aksanla "Niyazı nereyedur?" dedim. "Niyazi filimdegi sevgilisuni ve penum hiz teknemu aldu filum çekmeye gittular" dedi muhatabım. Meğer konuştuğum adam konağın sahibi Şinasi Papilla. "Cem Papilla neyiniz olur?" diye sordum, "yakın akrabam olur, siz Trabzonlular ona kızıyorsunuz ama hem onun bir suçu yoktur. Hem de onun aslı  Trabzonludur."  dedi. "Ah, aah! Bizi de zaten bu aslı Trabzonlular yaktı" diye mırıldandım içimden yüzüne karşı.   Film seti Trabzon'a gitmesin diye evimi para almadan 2 yıllığına kiraladım Şinasi Papila konuşkan ve sevimli bir Laz "Bu evimi vermeyecektim, çok ricacı oldular. Araya adam soktular. Sonunda Hopa'ya katkısı olur, turizm gelişir düşüncesiyle kabul ettim. Yoksa Bu film seti Trabzon'a gidiyordu. Gitmesin diye para dahi almadan evimi iki yıllığına verdim. Buraya hafta sonları 2 bin kişi geliyor Sanatçıları çok seviyorum, onlarla sık sık görüşüyorum. Aksanımızı tam olarak konuşamıyorlar ama filmi zevkle izliyorum. Moralleri yüksek olsun diye onları ara sıra 5yemeğe görüyorum.Onlar binamı terk ettiklerinde yıkıp yeniden yapacağım. Çok sayıda insan buraları ziyarete geliyor. Hafta sonları en az 2 bin kişi geliyor. Vali, Belediye Başkanı, Emniyet müdürü geliyor.Mangal yapıyoruz... Buradaki arazim 4,5 dönümdür. Üzerindeki bu ev 1937 yılında yapılmıştır. Ben bu evde doğdum." diyen Şinasi Papila Hopa'da ticaretle iştigal ediyor. Taka gazetesinden geldiğimi söylediğimde, "Ha, evet şimdi tanıdım sizi. Yazılarınızı okuyorum" dedi Şinasi Papila ve ardından dostça tokalaşıp ayrıldık.
Editör: TE Bilisim