Bu  hafta;
Dünyanın bütün zevklerini tadan…
Neredeyse hayatın her heyecanı yaşayan…
Makam deseniz makam…
Mevki deseniz mevki…
Para deseniz para…
Bir eli yağda bir eli balda…
Evlenip, torun torba sahibi olan…
Evladını, yeğenini,torununu çürüğe bedelliye çıkarıp…
 “ Afrin’e gitmek istiyorum. Orada şehit olmak için dua ediyorum” diyerek,
kendilerini dünyanın henüz hiç bir nimetinden yararlanmayan, mal-mülk bilmeyen, makam-mevki görmeyen, arkalarında tüyü bitmemiş süt kuzusu yetimler bırakan, derme çatma evlerine al bayraklı cenazeleri giden, fidan gibi Mehmetçiklerle bir tutarak, yaşlarına, yaşadıklarına  bakmadan, -yahu ben ne diyorum?- demeden mertebe yarıştıran 60’lık- 70’lik bürokratlarımızı yazacaktım, ama …
Bir başka yaram kanadı.
 
Ablası sayesinde öğrendim öyküsünü.
Koruyucu ailenin, aynı zamanda çok şeker kızı olan ablası Gözde’nin sayesinde…
Adı Emir (Gerçek adını değiştirerek yazıyorum)
Öyküyü dinledikten sonra günlerce kendime gelemedim. İsyan ettim!
Kızdım! Dövündüm! Kendimi suçladım! İnsanlığı suçladım!
İnsanlığımdan utandım!
Çaresizliğime küfrettim!
Kopsun artık bu kıyamet!
Kopsun ya! Bitsin bu zülüm! Dedim.
Sonra…
Merhametli kalplerin varlığını düşünerek umutlandım.
 
İki öz kardeşi olan Gözde’nin annesi bu defa“ Koruyucu Aile “ olmaya karar vererek baş vurur Çocuk Esirgeme Kurumuna.
Ve o zaman tanışırlar Emir’le.
4,5 yaşında olan ve minicik bedeninin gördüğü korkunç şiddet ve işkencelerden dolayı hiç konuşmayan, konuşamayan Emir’in öyküsünü dinledikleri an bağlanırlar küçük çocuğa. Ve o günden sonra bir daha hiç bırakmazlar minik Emir’i.
Şu an 9 yaşında olan minik yavru şizofren bir annenin ve suç makinesi olan bir babanın çocuğuymuş.
Annesi çok küçük yaşta ölen minik yavru, bakacak kimsesi olmadığından işkenceci babanın elinde kalır.
Daha 2 yaşında olan Emir’i babası bir gün o kadar çok döver ki öldü sanarak bir köşeye fırlatır. Bakar ki Emir ölmez bu defa yavruyu  pencereden aşağıya atar Pencereden attığı öz oğlunun yine ölmediğini gören cani baba bu defa küçük çocuğu, çöp poşetine koyarak, çöp konteynırının içine bırakır.
Tam iki gün sonra çöp toplayıcıların poşetteki  kıpırdamayı fark etmeleriyle polise baş vurmaları sonucu yaşadığı anlaşılan küçük Emir polis tarafından hastaneye kaldırılır. Ve sonrasında devlet yavruyu sahiplenilir.
O günden sonra bir daha konuşmayan küçük çocuk, kendisini 4,5 yaşındayken sahiplenen ailenin sevgi ve şefkat dolu kollarında yıllar sonra konuşmaya başlar.
Kısacası kurtulur Emir.
Kendi öz babasından kurtulur!
Ve kurtuluşu mutluluğu olur.
 
Emir kurtuldu ama ya diğerleri?
Geçen haftadan beri ardı arkası kesilmeyen babaları, yakınları tarafından minicik yavrulara tecavüz haberleri, haklı olarak tüm ülkeyi germiş durumda.
Zaten her köşesinden öfke, didikleme, kızgınlık, kırgınlık, şiddet, vahşet, gerginlik fışkıran memleketimizde bir de çocuklarımıza tecavüz haberlerini duymak tüm toplumda infial yarattı.
Toplumun en küçük, en savunmasız bireyi olan çocuklarımızı koruyamamak korkunç! Onları kendi ailelerinden, yakınlarından korumaya çalışmak ise daha korkunç!
Tüm milletçe en azından caydırıcı olması açısından istediğimiz tek şey vardı.
Tecavüz suçlarına, çocuk katline, kadın vahşetine İDAM!
Ama siyasetçilerin bunu duymazdan gelerek, yok o komisyondan geçmedi, yok bu komisyondan geri döndü gibisinden yuvarlak laflar ederek bizleri oyalaması ise daha da korkunç!
Kısacası; eğer çocuğu, kadını, hayvanı sevseydiniz, değer verseydiniz o yasa çoktan çıkardı.
Ama çıkmadı…
Yani diyeceğim o ki; bu iş bu kadar zor olmamalıydı.