Üst üste alınan(ikisi yabancı saha) üç galibiyetin ardından Osmanlı maçı iki özelliği itibari ile diğer takımlardan daha farklı bir konumda idi. Birinci özelliğe, Osmanlı açısından baktığımızda barındırdığı futbolcular, oynadığı futbol ligde ve Avrupa’da aldığı sonuçlar ile temayüz etmiş başarılı bir takım olduğu gerçeği. İkinci özellik ki bu bizi ilgilendiriyor. O da Osmanlı’nın gücü ne olursa olsun onu aştığımızda ilk beş için önümüzün açılmış olacağı gerçeği.
        
Her ne kadar yeni yapılan transferler ve de peş peşe alınan galibiyetlerle hem futbol hem de moral olarak iyi duruma gelmiş olsak da Osmanlı maçı oynanmadan önce önümüzde ciddi bir engel olduğunu yadsımamız mümkün değildi. Bu koşullara ilaveten saha zeminin kötülüğü de eklenmiş olsa da ilk yarım saat oynadığımız futbol yüreklere su serpmesi için yetti de artı bile.
        
Üstelik bu yarım saatte bir gol bulup öne de geçmiştik. Ne oldu ise ondan sora olmaya başladı. Artık orta sahada top kazanıp organize hücum yapan takım gitmiş, yerine kendi yarı sahasına gömülüp müdafaa yapmaya çalışan bir takım geldi. Gerçi bu durum psikolojik olarak skoru korumadan kaynaklı olduğunu söylesek de rakibe verilen en az beş altı gol pozisyonunu ne ile izah ederiz?
        
Bu sorunun yanıtını ararken kalecimiz Onur’un önceki yıllarda da tek başına kazandığı maçları anımsamadan edemiyoruz. Son dönemlerde takımda olan düşüşte kaleci Onur’un da form düşüklüğü ve de sakatlığı ciddi etken olmuştu. Osmanlı maçında görüldü ki takımla birlikte moral bulan Onur da formuna hızla kavuşuyor. Bu da Osmanlı maçı örneğinde olduğu gibi alınan üç puanın Aslan payı sıralamasında en önde yerini almasına yetmiş oldu.
        
Osmanlı maçında belli oldu ki ilk beşe oynayabilmemizin yolu ilk yarım saatte oynadığımız futbolu doksan artılara taşımamız şart. Hocamız bu tespiti kendisi de çok önceden yapmış olmasına rağmen vazgeçemediği bazı futbolcular yüzünden henüz sonuç alabilmiş değil. Umarım en kısa süreçte bu sorunlar giderilip ilk beş için açılan önümüz kapanmamış olur.
        
Sonuç olarak başlıkta koyduğum Onurlu günlere doğru derken peş peşe alınan galibiyetlerle taraftarının onur duymaya başladığı takım olma yönünde atılmakta olan adımlardan bahsettim elbette. Ancak kaleci Onur’un formunu da dikkate alarak acaba yine onun kurtaracağı maçlara doğru mu gidiyoruz sorusunu da akıllara taşımış oldum. Umarım takım ile Onur’u birlikte alkışlayacağımız günler yakındır. İyi haftalar.
 
ÖZEL NOT: Futbolun tabiatı gereği galip gelinen maçlarda yapılan yanlışların boyutu ne olursa olsun genelde görmezden gelinir. Osmanlı maçı buna tipik bir örnek olarak önümüzde duruyor. Maçı berabere ya da mağlup da bitirebilirdik. Bu durumda verilmeyen net iki penaltımızı nere koymuş olacaktık. Demem o ki hakem konusunda ki sorunumuz alınan galibiyetlere rağmen hala devam ediyor. Gerçi bu yıl hakemden sıkıntı çekmeyen takım yok, ancak hala başı bizim çektiğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız.