Son günlerin, son haftaların konusu “tanzimli satışlar”. Meyve ve sebze fiyatları artınca, patates ve soğan ateş pahası olunca, kısaca mutfağa yangın düşünce “tanzim satış” gündeme getirildi hükümet tarafından.
                   
Özellikle de hayatını tanzim edemeyenler, belli bir düzene sokamayanlar, gündelik yaşayanlar başta olmak üzere iş yemeğe, yani mideye gelince kızılca kıyameti kopardılar. Aslında haksız da sayılmazlar. Devlet dediğin onları da düşünmeli. Onlar ki, yoksul ve fakir hayatları içerisinde barındıran, işsizlikle yoğrulan bir kitleden de artık söz ediyoruz. 
                   
Bugünü, bu durumu anlayabilmemiz için geçmişe bakmamız, geçmişi iyi bilmemiz, analiz etmemiz gerekiyor. Nereden buralara geldik? Neden bu durumlara düştük, ya da düşürüldük. Aslında herkes başlıca bu önemli soruları kendisine sormalı. ? Dünü bilmeyenler bugünleri anlayamazlar.
                   
İstisnasız her yıl aynı olaylar yaşanıp aynı konular işlenir. Gündem belirli mevsimlerde hep aynı konularla yoğrulur. Kışın sebze fiyatları artar, yakacak fiyatları, doğalgaz elektrik gibi konular her zaman gündem olur. Kısaca arz talep ve piyasa dengesi de diyebiliriz bu duruma.
                  
Peki, ne oldu da şuan bu durumdayız? Bence herkes kendi penceresinden bu soruya bakmalı ve çözüm aramalı. Aslında bütün bu sorunun cevabı tek bir kelimede saklıdır. Üretim. Üretmiyoruz, durmadan tüketiyoruz. Her alanda, her katmanda durmadan hızla tüketiyoruz. Ve artık o hazıra dağ mı dayanır dedikleri dağ da bitti sanırım.
                 
 Önce köyleri bitirdik, taşımalı eğitim ile birlikte köyde olan ne varsa merkeze, şehirlere taşıdık. Şehre inen de başta eğitimi haklı bahane göstererek daha köyüne dönmedi. Böylece üretimi ilk buralarda durdurduk. Köyde her türlü sebze ve meyvesini yetiştirenler şehre inince artık hepsini parayla almaya başladı. Bir taraftan tembelliğe, diğer taraftan da sosyolojik ve ekonomik bazı dengeleri sarsmaya başladı bu durum. Şehre her inen de hâliyle iş bulamadı ve işsizlik sorunu önce buradan baş gösterdi.
                 
İşsizlik, enflasyon, pahalılık gibi kelimelerin sık kullanıldığı bu zorlu günlerden ancak üretim yaparak geçebiliriz. Katma değer ürün bilincini, yatırımcıda ve üreticide yeniden hızla uyandırmak gerekiyor. Yani katma değer ürünleri artırmak için ne gerekiyorsa yapılmalı ve yeni hamlelerde bulunulmalıdır. Yine burada en büyük görev hükümete düşüyor.
                  
Hiç şüphesiz önümüzdeki seçimlere ramak kala bütün bu gelişmeler sıkıntılar yaşanıyorsa, seçmen olarak da herkes bilinçli davranmalı ve oynanan oyunu da görmelidir. Bu arada tanzim satışlarını ben olumlu bulduğumu da ifade etmek istiyorum. Ne oldu da aynı patatesi, aynı biberi, aynı soğanı o büyük marketler neredeyse bir hafta öncesindeki fiyattan yarı yarıya indirebildiler. Demek ki devletin bu uygulaması doğru bir müdahaledir.
                 
2017 TÜİK verilerine göre Türkiye’nin sadece % 7,5 oranında köylerde yaşayan var. Bunların içerisinde % 3,8’i de üretici değil. İşte sıkıntının özeti de bu rakamlardır. Köylünün ürettiği acilen değeri neyse o etmeli. Çiftçinin ürünü para etmeli. İş-Kur artık projelerini köylerde yaşayanlar üzerinde yapmalı, geliştirmeli ve uygulamalıdır. Kentlerde değil, aksine köylerde yaşamı özendirmeli devlet.
                 
Bunun da yolu bence önce eğitimden geçiyor. Bence köy okulları yeniden açılmalı, taşımalı eğitime son verilmeli. Şöyle geriye doğru bir bakın, her şey taşımalı eğitimle başlamadı mı? Önce köy okulları kapandı, ardından köydeki bakkal, köydeki sağlık ocağı, derken köy odaları kapandı. Şimdilerde köyde imamlar neredeyse Cuma namazını kılmak için cemaat bulamıyor.
              
İşin özeti, bu ülkenin kalkınması güçlü bir üretim ekonomisinden, güçlü bir ekonomi de başta köylünün çiftçinin ilk olarak üretiminden geçer. Birey olarak artık hem tasarrufu hem de üretimi düşünmek durumundayız. Yoksa tanzim satışlar da bir yere kadar. Selam ve Dua ile.