Her ne kadar gidemesek te ilgili kanal ve gazetelerden takip ettiğimiz 29 Ekim 2012  Cumhuriyet Bayramı Ulus Meydanı kutlamaları ve 10 Kasım 2012 Atatürk’ü anma günü Tandoğan toplantısı ile Anıtkabir yürüyüşünü analiz etmek istiyorum. Cumhuriyet Bayramı kutlamaları TGB ve ADD organizasyonuyla, çeşitli parti ve sivil toplum örgütünün katılımlarıyla Ulus Meydanında yapıldı. Her ne kadar siyasal iktidarın biber gazı ile engellenmeye kalkışılsa da yoğun kalabalığın ve inançlı yurtseverlerin Cumhuriyeti koruma isteği karşısında bariyerler yerle bir oldu. 10 Kasım’da ise yüzbinler Ata’sına koştular. Yağmurlu bir gün olmasına rağmen genci, yaşlısı her kesimden insanımız önce Tandoğan’da toplandı sonra da  Anıtkabir’i ziyarete gitti. Genel Kurmay Başkanlığının açıkladığı sayıya göre 10 Kasım 2012 günü tam 413.568 kişi Anıtkabir’i ziyaret etmiş. Bu sayı önceki yılların sayısının iki katından fazla bir sayı. Ve bu insanlara alanlarda toplanmaları için, Anıtkabir’i ziyaret etmeleri için hiçbir çıkar sağlanmamış. Ne kendilerine araba tutulmuş, ne ellerine kumanya, altın, bulgur v.s. verilmiş. Sadece ülkesine, Ata’sına ve Cumhuriyet’ine bağlılıklarını göstermeleri için oralara gitmişler. Bunu bir yurtseverlik görevi olarak görmüşler. Peki, 29 Ekim ve 10 Kasım 2012 görüntüleri bize ne anlatıyor? Toplum, bazı bastırılmış duygularını bu görüntülerle açığa vurmaya başlamıştır. Nedir bu bastırılmış duygular? AKP İktidarının ilk yıllarında olmayan ancak yıllar içinde yavaş yavaş ortaya çıkan “Cumhuriyet Karşıtı” sinsi uygulamalar, Atatürk ilke ve inkılaplarına  karşılık “Karşı Devrim” çalışmaları v.s. Bunlara örnek vermek gerekirse birçok örnek verilebilir ancak yakın örnek olarak şunları dile getirebiliriz; 23 Nisan ve 19 Mayıs’ın yasaklanması, Bayramlarda Atatürk Anıtlarına çelenk koyma yasağı getirilmesi, Okullardan, üniversitelerden ve yer yer bürokrasiden “Atatürk” ve “Atatürk izleri” nin silinmeye çalışılması, Tevhid-i Tedrisad’ı  yani eğitin ve öğretim birliğini yerle bir eden 4+4+4 sisteminin getirilmesi, Atatürk’ün önemli söylemlerinden olan “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin aksine, en son olarak emperyalizmin çıkarlarına hizmet amacıyla “Suriye” ile düşman olmamız, Yine küresel güçlerin çıkarları doğrultusunda verilen tavizlerle PKK’nin geldiği nokta, Bu maddelere onlarca daha eklemek mümkün.  Mesela geçen hafta medyaya düşen “AKP’nin yemin taslağı” nda da buna benzer izleri görüyoruz. Bu taslakta, AKP “Atatürk İlke ve İnkilapları, Laik Cumhuriyeti Türk Milleti Önünde” gibi hayati bölümleri yeminden kaldırmaya çalışıyor. İşte bu örneklerin yıllar içinde birikmesi sonunda toplumda bir öfke ve infial uyandırdı. Toplum Atatürk’e bağlılığını en zor şartlara rağmen gösterme çabası içine girdi ve bu bağlılığın asla kopmayacağını dosta düşmana belgeledi. Siyasal İktidarın ve de ikinci cumhuriyetçilerin toplumun bu infialini iyi analiz etmeleri gerekir. Bu toplumun içinden Atatürk’ü ve onun ilkelerini söküp atmak mümkün değildir. Karşı devrim doğrultusunda yapılan cılız çabaların büyümesi durumunda, bu halk gereken cevabını vermek için hazır olduğunu bu yıl ki 29 Ekim ve 10 Kasım görüntüleriyle vermiştir. Artık gerisi bu görüntülerden ders çıkarması gerekenlerin tavrına kalmıştır.  
Editör: TE Bilisim