Cora yaptığı açıklamada; "Değişen dünya düzeni içinde ülkemiz, Ortadoğu, Balkanlar, Rusya ve hazar ülkeleri arasında; gerçekleştirilen, inşa halinde olan ve planlanan boru hatları ile merkezi bir konumuna gelmiştir. Petrol ve doğalgazda; BTC, Akdeniz’e gelen ırak petrolleri,  boğazlarımızdan geçen Rus ve Kazak petrolleri, Tanap, Türk Akımı, Azerbaycan ve Yunanistan gaz boru hatları ve planlanan İran, Irak ve İsrail gazları ile Türkiye, global enerji yaşam döngüsünde kritik önemde bir sorumluluğa sahip ve güvenlik açısından risk düzeyi hassas seviyededir. Türkiye'ye çevre ülkelerin petrol ve gaz yönünden dünya rezervlerinin %75'ine sahip olmaları ile bu kaynakların dünya tüketimine sunulma yollarındaki belirsizlikler, bölgemizdeki temel istikrarsızlıkların kaynağı konumundadır. Ülkemizin eşsiz coğrafi konumu; doğu-batı arasında kurulacak entegrasyon hatları ve sağlanacak pik yük dağılımı, elektrik üretim yatırımları ve fiyatlandırmada noktasında ülkemize büyük fırsatlar sağlayacaktır.’
 
Ülkemiz Kendi Kaynaklarını İşleyecektir

‘Ülkemiz, üzerinde bulunduğu jeolojik yapının bir sonucu olarak dünyada kendi hammadde gereksiniminin önemli bir bölümünü karşılayabilen maden çeşitliliğine sahip nadir ülkelerden biridir. Karadeniz’in altındaki gaz yatakları, h2s, bor madeni, toryum, uranyum, endüstriyel hammaddeler, mermer gibi bazı madenlerde dünya ölçeğinde rezerve sahip olmamızın yanı sıra başta krom, manyezit, feldspat, kil, kömür, bentonit, altın ve gümüş rezervleri olmak üzere, sanayi sektörü için gerekli hammaddeleri karşılayabilecek büyüklükte rezervlere sahip bir ülkedir. Uluslararası enerji ajansı verilerine göre petrol ve doğal gaz  rezervleri dünya talebini karşılayacak seviyede olmakla beraber, dünya enerji talebinin sürekli artış göstermesi, petrol, doğalgaz ve kömür kaynaklarının ağırlıklarını koruyacak olması, global enerji fiyatlandırmalarının yüksek seyredeceğine işarettir. Hidrojen, güneş ve rüzgar teknolojilerindeki gelişim ile yatırımlardaki hareketlilik, kendi kendine yeterlilik açısından ümit vericidir.’ Artan enerji talebi, ticaret yollarındaki kilit noktalardaki güvenlik problemleri, petrol ve doğal gaza olan bağımlılığın giderek artması, politik ve ekonomik istikrarsızlıklar, üretici ülkeler üzerindeki politik çıkar çatışmaları, terörizm ve bölgesel çatışmalar, güneş ve hidrojen gibi yeni teknolojilerin ticari olarak kısmen kullanılmaya başlanmış olması, hızla büyüyen ekonomilerin artan enerji talebi ve bunun global enerji arzı üzerine yaratacağı istikrarsızlık etkileri, enerji projeleri için gerekli finansman ihtiyacının teminindeki güçlükler, ticaret yolları üzerindeki kritik noktalardaki yoğunlaşmanın sebep olacağı arz kesintileri, petrol fiyatlarındaki istikrarsızlık ve kalıcı olan fiyat artışlarının ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri, çevresel etkilerin en aza indirilmesi için üstlenilen sorumluluk ve baskılar ve Kyoto protokolü gibi anlaşmaların getirdiği kisitlar, ülkelerin kendilerine özgü enerji güvenliği politikalarını ön plana çıkarmaktadır” şeklinde konuştu. 
 
Editör: TE Bilisim