Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasının büyük bir bölümünü Suriye’ye ayırdı. Akan kanın durması için somut adım atamayan BM Güvenlik Konseyi’ni eleştiren Gül, kimyasal katliamın faillerinin hesap vermesi gerektiğini söyledi. Dünya liderlerine, “Eğer kimyasal silahlar kullanılmamış olsaydı, uluslararası toplum 100 binden fazla insanın ölümüne gözlerini kapatmaya devam mı edecekti?” diye sordu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün BM Genel Kurulu’nda dünya liderlerine hitap etti. Brezilya ve ABD başkanlarının ardından üçüncü sırada BM kürsüsüne çıkan Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasının önemli bir bölümünü Suriye’ye ayırdı. Suriye krizinde uluslararası camianın tutumuna ilişkin sitemkar bir dil kullanan Gül, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Suriye’de asli sorumluluğunu yerine getirmedeki başarısızlığı utanç verici. Siyasi farklılıkların, güç dengesine dayalı politikaların ve jeopolitik mülahazaların bu trajediyi sonlandırma gereğinin önüne geçmesi esef vericidir.” şeklinde konuştu. Türkiye’nin, Suriye’nin kimyasal silah stokunun tasfiyesi için ABD ile Rusya arasında varılan anlaşmayı desteklediğini söylerken, bu anlaşmanın BMGK tarafından yaptırımı olan bir karara dönüştürülmesini istedi. Cumhurbaşkanı, Şam kırsalında 1400’den fazla kişinin öldüğü kimyasal katliamın göz ardı edilemeyeceğini belirterek insanlığa karşı işlenen bu suçun faillerinin hesap vermesi ve adalete teslim edilmesi gerektiğini vurguladı. Dünya liderlerinin vicdanlarına seslenerek, “Eğer kimyasal silahlar kullanılmamış olsaydı, uluslararası toplum 100 binden fazla insanın ölümüne gözlerini kapatmaya devam mı edecekti? Biz burada konuşurken dahi öldürülmeye devam edilen insanlara karşı ahlaki sorumluluğumuzu yerine getirmekten daha ne kadar kaçabiliriz?” diye sordu. Yüz binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatan Gül, “Bu çatışmayı hemen durduramazsak, gelecek yıl bu sayının iki katından bahsedeceğimizden hiç şüpheniz olmasın. Suriye halkını kaderine terk edemeyiz.” dedi. Cumhurbaşkanı Gül, reelpolitik perspektifle değer siyasetini harmanlayan sunumunda BM kurumunu ve dünyadaki etkili aktörleri yerden yere vuran ideolojik bir üslup kullanmaktan kaçındı. Nazik bir nasihat ve tavsiye üslubuyla 21. asırda yapılması gerekenlerin yol haritasını çizmeye çalıştı. Gül, “Dünyadaki yeni koşullar ışığında, gerçek anlamda demokratik, temsil kabiliyetine sahip, etkin ve hesap verebilir bir Güvenlik Konseyi gerekmektedir. Acımasız eylemlerin faillerini adalete ve hukuka teslim etmeye muktedir bir BM’ye ihtiyacımız var.” dedi. Beş büyük dünya gücünün veto yetkisine sahip olduğu BM Güvenlik Konseyi, dünyadaki değişen güç dengelerini adil şekilde yansıtmamakla eleştiriliyor. Siyasi meşruiyet vurgusu Soğuk Savaş döneminin vekalet savaşlarının tekerrür etmesinin Suriye’yi daha derin bir kargaşaya sürükleyeceği uyarısında bulunan Cumhurbaşkanı, mültecileri misafir eden ülkeler için doğabilecek ‘büyük sosyal, siyasi ve ekonomik riskler’ dikkat çekti. Bu sözleriyle dolaylı şekilde dünyaya, “Biz Türkiye olarak sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz, siz de elinizi taşın altına koyun” mesajını vermiş oldu. “Bölgesel ve uluslararası güvenliğin anahtarı gerçek iç barıştır.” derken siyasî meşruiyetten mahrum liderlerin ‘sorumsuz hareketlerle’ Suriye’de olduğu gibi iç çatışma ve savaşa yol açarak kendi sınırlarının ötesinde barış ve güvenliği olumsuz etkilediğine işaret etti. İç savaşların, radikalleşme ve aşırıcılığı beslediğini hatırlatan Gül, “Aşırı gruplar bir ülkede kök saldıklarında, özerk yapılar oluştururlar ve sadece o ülkede değil, o ülkenin sınırları dışında da, ciddi bir güvenlik tehdidine dönüşürler.” dedi. Gül bu sözleriyle hem rejim karşıtı radikal Sünni gruplara hem de PKK yanlısı PYD’ye gönderme yapmış oldu. ‘Benim teröristim, senin teröristin’ ayrımlarından kurtulmanın önemine de işaret etti. “Kararsız kalarak kaybedilen her gün, Suriye’de barışa ulaşma imkânından biraz daha uzaklaşıldığını idrak etmeliyiz.” diyerek durumun aciliyetine dikkat çekti. Türkiye’nin Suriye’nin kimyasal silah stokunun imhası anlaşmasını desteklediğini kaydederken bunun Ortadoğu’daki ‘tüm kitle imha silahlarının tasfiyesini’ sağlayacak bir güvenlik mimarisi yönünde ilk adım olmasını diledi. Bu sözleriyle gerek İran’ın iddia edilen nükleer silah programına gerekse İsrail’in varlığını teyit etmediği kitle imha silahlarına işaret etti. BMGK’nin beş daimi üyesi ve Suriye’nin komşularının liderliğinde ‘amaçları iyi belirlenmiş’ ve ‘mantıklı’ bir siyasi strateji oluşturma çağrısında bulunan Gül, isim vermeden İran’ın da bu süreçte yer almasına Türkiye’nin sıcak baktığı mesajını verdi. Suriye’nin geleceğine ilişkin ‘istikrarlı geçiş’ ifadesi, Türkiye’nin Esed’li bir Suriye’de istikrarın tekrar tesis edilemeyeceği görüşünde olduğunu gösteriyor. Gül’ün Esed’i ismen zikretmemesi, tartışmayı şahsileştirmeden daha yüksek bir konuma taşıyarak mesajlarının etkisini artırma kaygısından kaynaklanıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ortadoğu’da 2010 yılında başlayan dönüşüm sürecinin bölgedeki yüz yıllık statükonun sonunu getirdiğini belirtirken, “Elbette, değişime karşı tepki dalgaları oluşmaktadır ve oluşacaktır. Bununla birlikte, Tunus, Libya ve Mısır dahil bölgedeki gelişmeler geri döndürülemez.” dedi. Bu yeni siyasi sistemlerin ‘bir gecede olgun demokrasilere dönüşmesini’ beklememek gerektiğini kaydeden Gül, “Toplumların uzlaşmanın değerini kavrayabilmeleri, yavaş, fakat kesintisiz demokratik süreçler sonunda mümkün olmaktadır.” ifadelerini kullandı. ‘Kesintisiz süreçler’ ifadesi, Mısır’daki askeri darbeye de bir gönderme niteliğinde. İsrail’in yasa dışı yerleşimleri durmalı Filistin sorununun yarım yüzyıldan fazla bir süredir devam etmekte olmasının adalet kavramını ‘derinden’ zedelediğini ifade eden Gül, iki devletli çözümü vurgularken İsrail’in yaptığı ‘yasa dışı yerleşimler’i eleştirdi, ‘uzlaşmış ve birleşik bir Filistin cephesi’nin mevcudiyetine de ihtiyaç olduğunu kaydetti. ABD himayesinde taraflar arasında başlatılan görüşmeleri Türkiye’nin ‘güçlü biçimde’ desteklediğini ekledi.  
Editör: TE Bilisim