Eski bir dost var, adı Ömer. Üniversite öğrencilik yıllarından yani İstanbul günlerinden kalma bir dost. Şimdi olmayan, Aksaray’daki Trabzonlular Cemiyeti Lokalinin müdavimlerinden idik, aramıza Mustafa ve Enver’i de alarak “kanlı- king” partileri yapardık. Ne güzel günlerdi o günler. Ömer, geçen haftaki yazım için aradı ve yazımın son paragrafında söylediğim “Ancak inanıyorum ki yüz yıl sonra bu ülkenin halkı aynı tuzağa düşmeyecek, ülkesinin bölünmesine izin vermeyecektir.” cümlesine atıfta bulunarak “Bu nasıl olacak, bir yazsan da öğrensek, çok merak ediyorum” dedi. Telefonda kendisine özet olarak nasıl olacağını açıkladım ama aynı soruyu sorabilecek okurlar için de kısa bir özet yazmayı uygun buldum. Neler yapılmalı? Tabi bunu sorarken nelerin de yapılmaması gerektiğini belirtmemiz lazım. Tıpta önemli bir kavram vardır “tedavinin başarısı teşhisin doğruluğundan geçer”  diye. Bu olayda da teşhisi doğru koyacaksınız ki çözüm kolaylaşsın. İstihbaratta da bir kavram vardır “bir olayın sonucu kime yarıyorsa olayın müellifi odur” diye. PKK terörünün kime yaradığını görürseniz, terörün arkasındakini de görürsünüz. Bunlara bir de tarihin akışını eklersek yani geçmişte bu konuyla ilgili yaşananları iyi gözlemlersek sonuca daha kolay ulaşmamız mümkün olur. Tabi bunun içinde tarihimizi iyi bilmemiz, okumamız gerekiyor. Bu kavramların ışığında adına ne derseniz deyin, yaygın kullanımıyla Kürt sorunu diyelim, kesinlikle bir “emperyalist oyunu” dur. Adını da koyalım, bir ABD-AB ve İsrail kombinezonudur. Enerjinin yoğun olduğu Orta-Doğu bölgesinin hakimiyetinin ele geçirilip, bölge kaynaklarının emperyalist devletlerin çıkarları doğrultusunda kullanılması projesidir. Bunun adı bile konmuştur; BOP diye. Sadece bizim ülkemiz için değil diğer bölge ülkeleri içinde uygulanan bir projedir. En son okuduğum bir yazıda 1945 tarihinden günümüze kadar ABD, 40 küsur ülkeye doğrudan ve dolaylı olarak saldırmış. ABD, demokrasiyi yaygınlaştırma olarak tanımladığı projeler ile 40 küsur ülke istikrarsızlaşmış ve merkezi yönetimler çökertilmiş. Birkaç yıl önceki Ukrayna ve Gürcistan turuncu devrimleri hatırlardadır. Şimdi de Arap Baharı isimli projelerle Libya, Mısır, Tunus ve en son olarak ta Suriye’nin hali ortadadır. İşte bütün bunlara bakarak teşhisimizi doğru koymalıyız. Ondan sonra ne yapmalıyız diye düşünebiliriz. Ne yapmalıyız? Öncelikle anti-emperyalist bir yönetimi seçerek bizi yönetmesini sağlamalıyız. ABD-AB ve İsrail’in çıkarlarının öne çıkarıldığı, ülke çıkarlarının ikinci planda kaldığı bir dönemi sonlandırmalıyız. ABD güdümlü iktidarlarla aynı sorunların devam edeceği açıktır. Tam bağımsızlığımız öncelikli hedefimiz olmalıdır. Bunu geçen yüzyılın başında yaşayarak görmüştük, M.Kemal Atatürk, anti-emperyalist bir savaşın sonunda bu ülkeyi kurarak bizlere bırakmıştır, onun hedeflerinden şaşmamalıyız. ABD güdümlü olmayan iktidarların bir çok sorunla karşılaşacağı açıktır. Hemen önünüze ekonomik olarak “cari açık” konacaktır. Bunu tüm halkımızla birlikte sıkıntılara katlanarak aşabiliriz. Yakın tarihte bunu Arjantin ve Brezilya örneklerinde görmüştük. IMF borcunun faizlerini silerek ana parayı zaman içinde ödeyen bu ülkeler şimdi oldukça rahat bir şekilde yollarına devam etmektedirler. Kürt sorunu için ise öncelikle anayasamıza bağlı Kürt vatandaşlarımızın desteğini alarak, birlikte yaşamanın kurallarını koyarak yürümeliyiz. Zaman içinde yapılan yanlışların hemen hemen tamamı düzeltilmiş, Kürt kardeşlerimizin bizlerden eksik bir tarafı kalmamıştır. Ülke bütünlüğü için yatırımların ülkemizin tamamına yayılması ve refahın herkesi kapsaması için devletin öncelikle güvenliği sağlaması gerekmektedir. Bunun içinde Anayasaya aykırı faaliyetlerde bulunanların bilhassa PKK’nın kökü kurutulmalıdır. Sınırlarımız içinde kanunların uygulanması, sınırlarımızın dışında da terör odaklarının kurutulması için tüm gücümüz kullanılmalıdır. Gerekirse savaşı bile göze alarak sınır ötesi harekat yapılmalı, ABD kararıyla bu harekat sonlandırılmamalıdır. Eğer ABD karşımıza alınacaksa almalıyız. Eğer ABD ekonomik ve silah ambargosu koyacaksa koysun, Kıbrıs Harekatı sonrasında da koymuştu, bunu aşmayı bilmeliyiz. Çok gerekirse bir ABD-AB-İsrail çıkarları örgütüne dönen NATO ittifakından da çıkmayı göze almalıyız. Yani “blok” değiştirmeyi masanın üstüne koymalıyız. ABD kutbundan Rusya-Çin-Hindistan-İran kutbuna geçebileceğimizi gösterebilirsek inanın olaylar kendiliğinden çözülecektir. Atlantik ötesine bel bağlayacağımıza sınır komşularımızla iyi geçinmenin daha hayırlı olacağı açıktır. Artık tek kutuplu olmaktan çıkan dünyamızda uygulanacak dış politikanın önem arz ettiği açıktır. Dış politikada, ebedi dost ülke olmayacağı gibi ebedi düşman ülke de olmaz şiarından hareketle çıkarlarımızın çatıştığı ülkelerle ilişkilerimizi kesip yeni ilişkiler kurabilmeliyiz. Ülkemizde hakim kılınan “ABD’siz ne yaparız” düşüncesinden sıyrılıp, bu günlerden çok daha zor durumlar yaşadığımız Kurtuluş Savaşı günlerindeki gibi Türk-Kürt kenetlenerek, bağımsız yaşamak uğruna peynir-ekmek yiyerek ve üreterek sorunları aşabiliriz. Eğer bunları yapamazsak başkalarının aldığı kararlarla yönetilen, yardımlarla yaşayan bir müstemleke haline döneriz. Okurlardan, kısa bir özetin ancak bu kadar olacağını bilerek değerlendirmelerini rica ediyorum. Yoksa yazacak o kadar çok şey var ki.
Editör: TE Bilisim