03.Nisan.2013 tarihinde Taka Gazetesinde yayınlanan  “Türkiye’nin Yeni Süreci” başlıklı yazımın bir bölümünde;   “Irak ve Suriye’de, devletlerine karşı PKK terörü yoktu ama ABD sayesinde Kuzey Irak’ta özerk Kürt Bölgesi kuruldu,sırada Suriye var. ….. Ben bu sürecin sadece Türkiye-İmralı görüşmesi ile olduğuna inanmıyorum. Sürecin bir diğer tarafının,Kuzey Irak Kürt Yönetimi dolayısıyla ABD olduğunu düşünüyorum. Bence Barzani ve ABD istediği için PKK Kuzey Irak’ı da terke zorlanacak ve Suriye’ye yerleşecektir. Dolayısıyla süreç böyle biterse “Doğu ve Güneydoğumuz bölünüyor mu?” kuşkusundan daha tehlikelidir. Şayet PKK Suriye’ye yerleşirse,terör bu günlük durmuş demektir. Terör şimdilik  ya da ebediyen dursa da Türkiye’nin geleceği çok iyi planlaması gerekir.” Diye fakirane fikrimizi söylemiştik. Biz sadece siyasi ve sosyal bilgi birikimimizle yanlış veya doğru sonuç doğurabilecek,görüşlerimizi arz ederken, Bizi yönetenlerin bize ters gelen bir uygulamaları olduğunda “Bana ters ama,başbakan veya bakan mutlaka inanılmaz istihbarat ve bilgi akışı altında konuşuyordur,bir bildikleri vardır” deriz ve sonucu bekleriz. Sayın Davutoğlu’nun siyasete atılmadan önceki eserleri ve seminerleri,Dış İşleri Bakanlığı için en uygun isim olduğu kanaatini şahsen bende de uyandırmıştı. Ancak bugün bu inancımın yıkılmaması için kendimi zorluyorum. Sayın Babacan’nın Dışişleri Bakanlığı sürecince uyguladığı zarif ve çözücü uygulamaların yerini,Sayın Davutoğlu döneminde sert ve çözümsüzlüğe sürükleyici uygulamalar almıştır. Bu acaba hükümetin dış işlerindeki yeni bir politika değişikliğimidir,bilemem ama Türkiye maalesef Orta Doğu’da ateşin ortasında kalmıştır. “Ben artık karışmıyorum” diyerek aradan çıkılması da mümkün değildir. Zira sizin Orta Doğu’da düşüncelerinize karşı tez üretenlerde,bölgede bize rahatsızlık vermeye devam etmektedir. Tuhaf olan bu rahatsızlığın,yada çıkılan yolun sonuçlarının yeterince değerlendirilememiş olmasıdır. Sayın Başbakan’ın bir çok uluslar arası sorunda TV’lerden izlediğimiz konuşmalarında,sık sık ABD ve onun Başkanı Obama ile aynı düşünceleri paylaştığını zikretmesine rağmen, Sayın Başbakanın son ABD ziyaretinden sonra ABD ve onun Başkanı Obama’nın önemli dostluğundan pek bahsetmemeye başlaması,ister istemez “Sayın Başbakanın son ABD ziyaretinde olumsuz bir şey mi oldu acaba” sorusunu sordurtuyor. Ülkenin geleceği ile ilgili yakın ve uzak tehlikeler sezilmiş ise Sayın Başbakana düşen bunu bir şekilde muhalefet ile paylaşmak ve destek talep etmektir. Türkiye’nin Kürt Sorunu,sadece Türkiye sınırları içerisinde çözüm bulunacak bir sorun olmayıp,seçimlerin sonrasına ötelenecek bir sorunda değildir. Sadece iktidar değil elbette muhalefete de düşen görevler vardır. Kürt sorunun çözümünde çıkılan yolda hatalar var ve daha açık söylemek gerekirse “uyutuluyor isek” bunu iç muhalefet konusu yapmadan,atılacak yeni ve doğru adımlarda muhalefetin, iktidara destek olması gerekir. Muhalefetin “Yanlış gidiyorlar,millet farkına vardı,bu seçimde bize oy olarak döner” yaklaşımı,yanlış dış politika uygulayan İktidar kadar Muhalefeti de sorumluluk altına sokar. Sayın Başbakan ne kadar umut dağıtmaya çalışırsa çalışsın,Doğu,Güneydoğu,Kuzey Irak ve Suriye’deki bazı gelişmelerin sağlıklı sonuç doğurmayacağı kanaati vatandaşta yayılmaya başladı bile. Umut ve Umutsuzluk salgın hastalık gibidir. İlacı da asla yoktur. Doğrudan sandığa gider.
Editör: TE Bilisim