Sürpriz şekilde ortaya çıkan, en son adıyla “barış süreci”, “çözüm süreci” diye tanımlanan  “PKK ile uzlaşı”,  ülke yurttaşlarından istenildiği gibi  “anlayış” göremiyor. Oysaki devletin, hükümetin elindeki bütün olanaklar bu amaç için kullanılıyor… Hemen bütün televizyon kanallarının tek sesli, tek yönlü haberleri hız kesmeden bu sürece yatırım yapıyor. Dizilerden fırsat buldukça, gece boyunca aynı fikirleri pompalayan bol “akil” adamlı “tartışma”(!) programları bu amaçla kotarılıyor. Yazılı medyanın tek gündemli başlıkları, vicdana seslenen fotoğraflarla yine bu süreci canlı tutmayı amaçlıyor.. Kısacası aykırı hiçbir sese izin vermiyor yandaş ya da merkez medya tekelleri. Ama yine de olmuyor, işe yaramıyor bu “akil” ataklar, bal dudaklı girişimler. Tam tersine AKP’nin “barış“ adı altındaki projesiyle,  “Türkiye’nin bölüneceğinden”, kısıtlı demokratik yapının tek adam diktatörlüğüne dönüşeceğinden kaygılı milyonlar, hükümete olan hırslarını “akil adam” heyetlerinden çıkarmaya çalışıyorlar. Bu nedenle  “akil adam” heyetleri halka ulaşmaya korkuyor, çekiniyor, polis desteğinde “yandaş” kesimlerle toplantılar yapıp, medyanın haber malzemeciliğini üstleniyorlar. Bazı “akiller” de halkı ikna etmek yerine tepkileri frenlemeye gayret edip, “biz sadece elçiyiz, sizin önerilerinizi alıp, Ankara’ya ileteceğiz” yollu açıklamalarda bulunmak zorunda kalıyorlar. İtirazlarını sürdürenlerin sıklıkla sorduğu soru şu: “PKK ile barışın karşılığında AKP ne veriyor?” Aslına bakarsanız ben de uzun süredir bunu düşünüyorum. Türk ve Kürt halkları arasında,  devletle Kürt halkı arasında açık bir savaş, katliam olmadığına göre,  bu “barış” ya da “çözüm” kimlerle ve ne amaçla yapılıyor? Görünen ve bilinen o ki, bu “barış” veya “çözüm” sadece AKP ile PKK arasında müzakere ediliyor. Bunların dışında kalan siyasi ve sosyal kesimlerin hepsi bir tür “garnitür” rolü üstleniyor. Bu yüzden ana muhalefet CHP, nereye tepki göstereceğini bilemeyen, kimin yanında konumlanacağına karar veremeyen bir “araf” çizgisinde gidip geliyor. Belki haklı, sonunu tahmin bile edemeyeceği bir karanlık dehlizde kaybolmak, kaş yapayım derken göz çıkarmak mümkün çünkü. AKP’nin PKK ile yaptığı gizli uzlaşının “sınırları” insanları haklı olarak ürkütüyor. “Türk” ve “Türkiye” adına yapılan saldırılar,  belki de bu gizli uzlaşının nirengileri… Devletin adını resmiyetten kazıma girişimlerine bu kadar tepki gelmeseydi, büyük olasılıkla önümüzdeki ay kamu kurumlarını sadece işlevsel adlarıyla kullanıyor olacaktık. Halkın çoğunluğunda bu “yoklamalara” karşı oluşan öfke, ardından gelebilecek büyük “değişimlere” şimdilik bir set görevi üstlenmiş durumda. Ortaya sürülen proje; halkın gerçek gündemine yani işsizlik, adalet, sendikal haklar, demokratikleşme, siyasal temsil taleplerine hitap etmediği gibi bütün sorunların üzerine oturması, doğal olarak sol ve sosyalist hareketlerde de farklı tepkileri üretiyor. Toplumsal barış ve halkların kardeşliği adına bugüne kadar sol siyasetlerin izlediği birleştirici siyasal duruşun, “çözüm süreci” ile birlikte farklılaşmasına kimse şaşırmamalıdır. AKP’nin hızlandırmak istediği süreçle varılacak hedefin, Türkiye halkının çok daha acılar yaşamasına neden olabilecek riskleri taşıdığının farkında solcular, sosyalistler... Çünkü ABD’nin kendi büyük oyunu için dayattığı bu “çözüm” planında, Türkiye halklarına dönük ayrışma/bölme siyasetinin izlerini görüyor sosyalistler. Gerçekten de duyulan ve sızdırılan önerilerin hiç biri yüksek demokratik standart içermediği gibi, bugüne kadar oluşan bağları da çözmeye meyilli tuzaklar taşıyor. AKP’nin ABD ve İsrail’le birlikte temelini atmak istediği Ortadoğu haritasının, bir gün bumerang misali Türkiye’yi hedef almasının hiçbir güvencesi yoktur bu tehlikeli oyunda. Bu ağır koşullarda, herkes politik duruşunu, muhalefetini açık ve net şekilde ortaya koymalıdır. Ayrıca unutmayalım, sınıf talepleri için hak ve özgürlük mücadelesi yani demokratik mücadele bir klasik Ortadoğu ülkesinde çok daha acılı, çok daha çetin, çok daha ağır bedeller ödenerek verilir.
Editör: TE Bilisim