Pamuk tarlasına düştü umutlarım...
Demir yığınının izleri zik zam çizmiş, yönü belli olmayan alemlerde...
Salıyorum çığlıklarımı Ülkene doğru!
Duyuyor musun?
Ne siyah ne gri burası. 
Bembeyaz yani net bir o kadar da masum.
Tombul tombul bulutlara yazıyorum...
Arada bir de Sana Yazılıyorum Ülkemden okuyor musun?
İmkansızlıkta var ettim bizi
Ufkumu diktim imkanlarımıza gemde sessizce...
Silüetimi de iliştirdim tüm hızıyla kalbine .
Bak kahvem elimde yudumluyorum Ülkemde görüyor musun?
Minicik oldu yeryüzünde ki herbir şey.
Öyle yükseldi ki Demir yığını gökyüzüne elimi uzatsam tutamazsın artık.
Ama savrulan ruhumu tâ Ülkenden hisseder misin?
...
Şimdi şuracıktan en az beş kişiye sorsam ki yazdığın hiç şiir yada deneme yazın var mı diye , en az o beş kişinin dördü “evet, geçmişte yani lise yıllarında yazmışlığım vardır” der...
Nedense de en çok yazılan yazılar ve şiirler lise dönemlerinde olur, büyüdüğümüzün ve kendimizi keşfetmenin ispatı gibidir aslında o yıllarda ki yazmaya olan ilgi ve alaka...
Deli duyguların hakim olduğu gençlik denilen şeydir hararetli cümleleri yazdıran...
(Şimdilerde ki gibi esneklik ve rahatlık yoktu ki o yıllarda!!!
Kişiler birbirlerine şiirler ve Notlar yazarak sevgilerini sunarlardı...)
Sonrasında durulur ve rafa kaldırma telaşı olur yazdıklarını çünkü o heyecan yerini mantığa ve sessizliğe bırakır...
Oysa bu gibi durumda sessizliği kalem bozmalıdır lakin kişi duygularının birileri tarafından çözüleceğinden korktuğundandır bu sessizlik...
Sonra yıllar sonra “evet geçmişte yani lise yıllarında yazmışlığım vardır” demekle kalır...
İşte hemen hemen herkesin lise yıllarında yazıp sonra yazmadığı o şiirler-makaleler ve deneme yazıları bunlardan dolayı yarım kalır...
 
Buna istinaden üstadlar der ki ;
 
Bir kişi dahi yoktur ki iki satır yazı yazmasın
Bazen konuşamadığımızı sanıp sarılırız kaleme, bazen kenarıda yazılı durdun diyerek geleceğe anı biriktirmek için karalarız beyaz sayfaları, bazen yanlışları düzeltmeye girişip doğru bildiklerimizi sergileriz cümlelerimizde, bazen yoğun duygularımızın esiri olup gizlenmeden salınırız hayal dünyamıza ve serdikçe sereriz sarı sayfalara benliğimizden kalan kurgulanmış duygularımızı, bazen de sevincimize ortak ederiz okuyucumuzu ve dinleyicimizi...
Bunların hepsi bir bütünde yaşanan lezzetli duygulardır...
Yaşanmışlıklar vedahi yaşanmamışlıklardır yazmaya teşvik eden ve sürükleyen...
Yazmak çok özel bir durumdur ....
Yüce Allah bizleri dünyaya getirirken her birimize bir yada birden çok meziyet ile yetenek verir ...
Bize bağlı olan geliştirme duygusuyla onu farkeder ve tutunuruz ona...
 
Ey lise yıllarında iki satır yazmış olan okuyucu!!!
Yazmaktan vazgeçme...
Kendini keşfet ve şu dakika al yine eline kalemini ve yaz gelmişini geçmişini!!!
Yasemin Üstün