Her bir bireyin yaşama dair inandığı ve uydurduğu masalları vardır...
Bu masallar  ruh hallerine göre seyir eder, bazen pembemsi, bazen kırmızımsı, bazen siyah ve çoğunlukla gri olur...
Hadi itiraf edelim “ hepimiz bu masallardan” uydurmadık mı ? 
İnanmadık mı?
Sonra “dan” diye gerçeğin ortasına düşmedik mi?
Duyuyorum ki EVET diyorsunuz...
Evet çünkü ; 
Bir anda masal kahramanı oluveririz ve yakar yıkarız, sever seviliriz, kaçar gider sonra da döner geliriz...
Sonunda hep döner geliriz gerçeğin tam ortasına ve düşünürüz ; hangisi masal olsun? Kurguladığımız ve inandığımız  masal mı? 
Yoksa kabullenmediğimiz gerçekler mi?
Rahmetli  Anaannem bizler küçücükken ders nitelikli anlatımlarını hep masalımsı anlatırdı...
Ordan girer burdan girer öyle güzel bizi bizimle yüzleştirirdi ki bir anda masalın kahramanı olup yanlışlarımızı görürdük ve dersimizi alırdık...
Bazen de sevdiğimiz büyünün bozulmaması İçin rolümüzü uzatırdık ama bir müddet sonra gerçeğe dönüş yapardık fakat bir farkla “hatalarımızı tespit edip tekrarını yapmayarak”...
Ne güzel bir yöntemdi uydurma masallar kendimize gelmemiz için değil mi?
Kırılmadan dibe vurmadan gerçeğin farkına varmak!!!
Sonra o leziz masalları evlatlarımıza uydurur olduk, belki bazı anlattıklarımıza kendimiz bile inandık, akabinde yine uyandık...
Zaten bana göre kişilerin inandığı ve ana kahramanı oldukları masalları olmalı, olmalı ki hayat dersini çıkarabilsin ve eziyetli sandığımız  yaşam biraz eğlenceye dönüşsün...
Hepimizin bir masalı var ...
En güzel masallarda buluşmak ümidiyle...