2004 yılından beri Milli Eğitim Bakanlığının yayımladığı atama yönetmeliklerinin sayısını hatırlamakta zorlanıyoruz. Neredeyse her yıla bir yönetmelik düşüyor. Yönetmeliklerin sıkça değişmesi, bakanlığın enerjisini boşa harcatıyor. Bir sistemde mevzuat sürekli değişiyorsa, orada istikrarın sağlanması mümkün değildir. Nitekim şu anda bakanlıkta olup biten durum budur.
Yeni atama yönetmeliği, okul yöneticiliğini bir “meslek” olarak görmüyor; esas meslek öğretmenlik, yöneticilik de ikinci görev olarak kabul ediliyor. Yöneticiliğin meslek olarak kabul edilmediği örgütlerde, yönetimin başarılı olmasını beklemek boşunadır. Çünkü yaptığı işi “ikinci bir iş” olarak kabul etmek, yapılan işi bir “angarya” olarak değerlendirmek anlamına gelir. Böyle bir durumda yönetimin başarılı olmasını beklemek, hayalden başka bir şey değildir. Yönetimin başarılı olmadığı örgütlerin de başarılı olması mümkün değildir. Çünkü örgütlerin başarısı, yönetimlerinin başarısı kadardır.

En son atama yönetmeliğinde de yazılı sınav yok. Yazılı sınavın olmaması, sistemin nesnelliğine gölge düşürmektedir. Yazılı sınav olması nesnelliği sağlayabileceği gibi, ilgililerin de sistemi benimsemelerine katkı yapabilir. Bu haliyle, sistemin “şaibeli” olma durumu devam etmektedir.Yönetici görevlendirmeleri; Ek-1’de yer alan form üzerinden verilen değerlendirme puanı ile sözlü sınav puanının aritmetik ortalaması alınarak, puan üstünlüğüne göre yapılacaktır. Ek-1’deki formda adayların eğitimleri puanlanmakta; bu kapsamda eğitim yönetimi alanında yüksek lisans yapanlara 3, doktora yapanlara da 5 puan verilmektedir. Bu değerlendirme yeterli olmasa da iyi sayılabilecek bir değerlendirmedir. Bu formda ayrıca adayların aldıkları ödüller, cezalar ve deneyimlerine belli bir puan verilmektedir. Bu haliyle yönetici değerlendirme formunun yönetici atamaları için belirlediği ölçütlerin bazı eksikleri olmasına rağmen, yeterli olduğu söylenebilir.
 
Sözlü sınav formunun, öncelikle mevzuat bilgisine ağırlık vermesi, yöneticileri “mevzuat bekçiliği” rolüne yönlendirebilir. Mevzuat bilgisinin bu kadar ağırlıklı olarak değerlendirilmesi, iyi okul müdürünü, çok mevzuat bilen ve mevzuatı harfiyen uygulayan biri konumuna getirir ki, bu durum okul liderliği rolüne uygun düşen bir durum değildir.
 
Diğer hususların da açıklanmaya muhtaç olduğunu söylemek, gerçeğe aykırı olmasa gerek. Mesela “analitik düşünme” kabiliyetini nasıl ölçeceksiniz? Aynı şekilde “liyakat düzeyi” nasıl belirlenecek?” İletişim becerileri” ni nasıl ölçeceksiniz? Bütün bu konuları ölçmede profesyonel elemanlardan yararlanma imkânı var mı? Sınav komisyonunda görevlendirilecek kişilerin, sınava girecek olan kişilerden eğitim, tecrübe ve liyakat açısından daha iyi olmasının gerekli olduğunu kabul etmeyecek tek kişi olamaz. Çünkü yönetecek olan kişilerin yönettiği kişilerden daha yeterli ve yetenekli olması, bütün teorilerin ortak kabul ettiği bir gerçektir. Gerçekte sözlü sınavı yapacak kişilerin “liyakati” hiç tartışıldı mı?
 
Sonuç olarak bu son yönetmeliğin de “son” olmayacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur. Ne yazık ki, yönetici atama yönetmeliğini sürekli değiştirerek, sistemin enerjisini boşa harcamak, sistemin etkililiğini ve verimini düşürmektedir. İyi yönetememenin nedenlerinin başında elbette ki, iyi seçim yapamama gelmektedir. İyi seçemediğiniz zaman iyi yönetemeyeceğiniz açıktır. Görülen o ki, bu yönetmelik de eski yanlışların tekrarlanmasına sebep olacak cinsinden bir mevzuat olmuştur.