On yedi yıldır yapılmayan yapılacaktı;
Herkes TV başındaydı.
Ama bizim Atakan Tok'un da dediği gibi,
Adaylar sanki iki farklı stüdyoda gibiydiler.
Hal böyle olunca da heyecan yoktu.
Ayrıca stüdyodaki  masa çok büyük ve atmosfer soğuktu.

*
Binali Yıldırım çok bilinen bir isimdi.
Bakanlık Yapmış.
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı yapmış.
Meclis Başkanlığı yapmış.
Başbakanlık yapmış bir isimdi.
Yani bilinmedik bir tarafı yoktu.

Bu programda asıl merak edilen Ekrem İmamoğlu'idi.
Özellikle Binali Yıldırım'ın karşısındaki performansı her şeyi belirleyecekti.
Oysa gördüğüm.
İmamoğlu'nun artısı,
Gençliği,
Yakışıklılığı,
Özgüveni oldu...
***
Ama grafiklerle seçim sürecini aktarma çabası ona katkı vermedi.
Veri tabanı kopyalanmasına verdiği cevap,
Tatminsizdi.
Zira Binali Bey'in
"Kopyalamaya ne gerek vardı?"
Zaten her kurum veri tabanlarını kopyalar ve saklar.
Bu arada,
Bu kopyalama işleri FETÖ zihniyetidir."
Şeklindeki tahrip edici sözüne,
Kanımca etkili cevap veremedi İmamoğlu.
Oysa,
FETÖ'ye
"Ne istedin de vermedik" söylemi,
CHP'ye ait değildir." şeklinde bir cevap verebilseydi,
Partisi ve şahsı adına önemli bir avantaj elde ederdi.
***
Ekrem İmamoğlun'ndan önemli sorular:
Çalındı diyorsunuz,
Kim Çaldı?
YSK çalındı demiyor.
***
Anadolu Ajansı neden yayın akışını 13 saat durdurdu?
***
Binali Yıldırım,
Kibir abidesi ifadesiyle kimi adresliyorsunuz?
Ordu Valisine hakaret ettiniz mi?
Gibi sorular akılda kalan sorulardı.
***
Doğrusunu söylemek gerekirse,
Çok şey beklediğim bu programdan fena halde sıkıldım.
Bunda,
Konuşma süresinin 3'er dakikalarla sınırlanmasının,
Bir konuşmacının diğer konuşmacıya müdahale ettirilmemesinin,
Programın monolog şeklide devam etmesinin de etkisi oldu.
***
Mesela konuşma esnasında,
Konuşmacılar birbirlerine saygılarını yitirmeksizin,
Zaman zaman seslerini yükseltmelerinin bir sakıncası olmazdı.
Bu sohbetin doğal akışından sayılabilirdi.
***
Oysa bu iki güzide siyasetçimiz,
Sıcakkanlı Akdeniz insanları oldukları halde,
Bu programla adeta,
Soğukkanlı İngilizler gibi davranmaya mecbur edildiler görüşündeyim.
***
"Rakibinizi nasıl buldunuz?"
Şeklindeki soru üzerine ise Yıldırım,
"Rakibim, gayet benim gibi,
Allah'ın yarattığı bir kul." dedi.
İmamoğlu ise aynı soruya,
"Her şey için teşekkür ederiz.
Kusurlar olmuş olabilir.
Herhalde en güzel söz,
Olmuş ise affola. "
Diye cevap verdi.

İki iyi sonuç:
Bir, yıllar sonra bir ilk gerçekleşti.
İki,
Program sonunda sıcak bir ortamda beraber fotoğraf çekilmesiydi.
*
Son olarak.
Berabere...

KALEMİ ÇİÇEK AÇAN ŞAİR HAYATİ AYÇİÇEK

İnternette dolaşırken doğrusu tesadüfen fark ettiğim ve
 29 Kasım 2007 tarihinde yayınlanmış,

Çılgın Türkçü’nün K. Günlüğü’ünden
                                                                              "Harun Yavruoğlu’na"

Şarkılar, popçular, hiphopçılar unutmamaya yeminli gibi beni.
Yeminli gibi unutmamaya ağzı kara karanlıkta Galata’sıyla İstanbul’u…
Ey, düşlerin el verdiği işler cümlesi! Ey, Okyanus kızı Marmara’yı denizliğin şerrinden yalıtıp rüzgârsız tüller boyunca fenafillahına kavuşturmak keyfiyeti.
Nedendir taşın ve tarihin beyazıma değince gülümsemesi?
                                                        Zaman iyice kısaldı çağımda!

Keşke sen, şiire hiç ara vermesen.
Teşekkürler Hayati Ayçiçek!

MEHMET İŞ VE KUTSAL MEYVE

Mehmet İşin son şiir kitabı.
Boyalıkuş yayınlarından çıktı.
Kitabın kapağına  anasının görselini koymuş.
***
Mehmet İş Trabzon/Arsin doğumlu.
KTÜ Elektronik Mühendisliği mezunu,
İş İnsanı.
Trabzon'da çeşitli etkinliklerde sık sık karşılaşsak da o Ankara'da yaşıyor ve kendisini
en az 40 yıldır tanırım.
40 yıldır kalemi şiir kovalar hece hece...

Diyor ki, Mehmet İş:
"Şiir şairin dertlerini dile getirdiği bir araçtır.
Diyor ki Mehmet İş,
İşte böylece okuru da bu dertlere ortak eder şair.
Çocuğunu kaybeden bir babadan,
Babasını kaybeden bir oğluna,
Kan davasından yetim yaşamlara,
Yanlış anlaşılmalarla öldürülmüş sevgilere
Ayrılıklara,
Kavuşmalardaki sevinçlere,
Suriyeli gelinlere,
Su kanalında bulunan kadına,
Bir çiçeğe,
Ülkesi için toprağa düşmüş şehitlere kadar bu böyledir" diyor.
***
Evet,
Mehmet İş,
İşte böyle diyor şiirin maharetini bize ve o da bizi kendi dertlerine tanık ediyor böylece....
Böylece kendine çekiyor...
Ne güzel bir davettir bu.
Teşekkürler dostum.

SAYIN BAŞKAN ZORLUOĞLU

Sizden kolay çözümlenecek bir ricam var.
Malum,
Seçim sürecinde sık sık bir araya geldik.
Trabzon'un sorunlarını bildiğinizi,
Her şeye vakıf olduğunuzu,
Yine  sizden öğrendik.
***
Ha bu arada sanmayın ki size;
Metro mevzuunu açacağım.
Sanmayın ki,
Yatırım adasını,
Dönüşüm projesini,
Demir yolunu,
Şehir Hastanesi veya trafikten felç olmuşluğumuzu dillendireceğim.

Diyeceğim şu sayın Başkan:
Geldiniz biliyorsunuz...
Taka Gazetesinin önünde,
2. Bir akıllı kavşak ve onun hemen yanında da bir geniş refüj var.
Üç ay önce yeşillendirilmek amacıyla toprağı serildi bu alanlara.
On günde,
Nisan Yağmurlarıyla çimlendirilir ve bu semt şirin bir hal alır umuyordum.
Çünkü,
Zorluoğlu gelmişti.
***
Lakin üç aydır bir Allah'ın kulu o topraklara uğramadı.
Yaban otları bitti göbeğinde o refüjün ve kavşağın.
Oysa,
Adı Moloz(!) da olsa,
Buralar Trabzon'un vitrinidir.
Bu kadar küçük bir iş,
Neden bunca zaman savsaklandı ve  savsaklanıyor?
Lütfen gereği için bir talimat verin.

FIKRA

Bir gün Temel ile Dursun Haydarpaşa garında tam trene binecekken oradan bir muz satıcısı geçer.  
Temel Dursun’a derki: 
-Ula pu da ne olii ki, Dursun? 
-Haçen televizyonda gördum.  
Oaa muz diyiyler Temel, demiş. 
Temel: 
-O zaman tadına bi bakalım, demiş. 
İki muz alarak trene binmişler.  
İkisi de muzlarını soymuşlar.  
Tam Temel bir diş atmış ve tünele girmişler.  
Tünelden çıktıktan sonra Temel şok olmuş: 
-Haçen Dursun bu muz dedikleri demek böyle olii;  
Bi diş attum, kör oldum sanki!..