Trabzonspor’un fırtına gibi estiği yıllar.Üst üste şampiyonluklar, gelene gidene sahayı dar etmeler, vs..vs.. Güzel günlerdi vesselam. O yılları üç aşağı beş yukarı hepimiz ya yaşadık, ya gördük, ya duyduk. Girizgahıma bakıp o yıllara atıfta bulunup, ahlanıp vahlanacağımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Ben “Tarih tekerrürden ibarettir” diyeceğim. Hem laf olsun diye de değil üstelik.

Anlatayım.

Ali Koç’un önümüzdeki sezon da Fenerbahçe'yi şampiyon yapmak adına sportif sınırların dışına çıktığını, eylem ve söylemleri ile kamuoyunu manipüle ettiğini bir önceki yazım 'daldaki hamsi' ile sizlere aktarmıştım. Aradan geçen bir hafta zarfında bu eylem ve söylemlerin havada kalmadığını, kamuoyunda da karşılık bulduğunu gözlemledim.

Özellikle bir tanesi var ki, canımı çok yaktı. Bizim vergilerimizle yayın yapan, devlet televizyonu TRTSpor’da önemli bir yorumcu ağabeyimizin şöyle dediğine şahit oldu bu kulaklar “Türk futbolunun Fenerbahçe’nin şampiyonluğuna ihtiyacı var.”

Devlet televizyonunun bunları söylediği bir futbol ikliminde adil bir yarıştan bahsedilebilir mi? 

Ali Koç’un, puan istikrarı olarak Fenerbahçe tarihinin belki de en olumlu istatistiğine sahip İsmail Kartal’ı gönderip yerine milyonlarca Euro vererek Jorge Jesus’u getirmesi, tüm spor medyasında ağız birliği etmiş gibi Fenerbahçe’nin şampiyonluğunun dillendiriliyor olması, Ali Koç’un Federasyon Başkanını belirleme noktasında yürüttüğü lobi, Kulüpler Birliği Başkanı Ahmet Ağaoğlu’nu başkanlık süresi daha dolmadan koltuktan metazori indirmek ve yerine geçmek istemesi gibi birçok done alt alta, üst üste koyulup değerlendirildiğinde bu sezon çıtanın nereye koyulduğunu anlayabiliyorsunuz.

Hatta bu uğurda Ali Koç’un bedel ödemeye, ödetmeye hazır olduğunu da söyleyebiliriz.

Peki, bir cephede bunlar yaşanırken diğer cephede neler oluyor!

Türk futbolunun lokomotiflerinden Galatasaray kulübünde ölüm sessizliği var. Kulübün haklarını korumakla yükümlü yönetim kurulu; uzun süredir istifalar, İbra edilmemenin yarattığı travma, mahkeme ve erken seçim türbülansından başını kaldıramıyor. Tribünlerde taraftarın, Terim yanlısı & Terim karşıtı, kongrelerde delegenin Alaylı & mektepli şeklinde ayrışması camianın tek ses olma noktasında elini kolunu bağlıyor. Tüm bunlara mevcut yönetimin tekrar aday olmayacak olması nedeniyle vazifelerini boşladığı gerçeği de eklenince  ortaya kocaman bir sessizlik çıkıyor..

Türk futbolunun bir başka lokomotifi Beşiktaş kanadındaki durum ise biraz daha karışık. Beşiktaş Kulübünün Trabzonlu Başkanı Sn. Ahmet Nur Çebi’nin Ali Koç’un ağzının payını vermesi ile başlayan olumlu süreç camianın yeterli desteği vermemesi, seçimli genel kurul, ibra baskısı ve Rahmi Koç faktörü ile harmanlanınca görüntü borsa tabiriyle “olumludan durağana”, sportif tarifle “hızlı hücumdan set oyununa” döndü ve onlar da ezeli rakipleri gibi sessizliği tercih etti.

Türk futbolunun yüz yıllık çınarlarından ses çıkmayınca 70’li, 80’li yıllarda olduğu gibi iş yine başa düştü ve Ahmet Ağaoğlu rakibin sportif nezaketi aşan söylemlerine Trabzonspor Kulübü Başkanı olarak cevap vermek zorunda kaldı. Bir nevi “Musa Musa ama o kadar da Musa değil” dedi başkan.

Anadolu Ajansı spor servisine verdiği röportaj ile “önümüzdeki sezon şampiyon biziz diyen Koç Trabzonspor'un da kaçıncı olacağını söylesin” diyerek futbolun sahada oynanması gerektiğini, sonuçları saha dışı belirlemenin ŞİKE olduğunu nazik bir üslupla ifade etti. Yetinmedi “idmanda, ayaklarınız yerine ağzınız çalışırsa kupayı statta değil idmanda kaldırırsınız” diyerek bir nevi “laf üretme iş üret” dedi mevkidaşına. Son olarak da “Siyaset TS’yi koruyor diyorsan bu ülkede yaşamıyorsun demektir, 20 yıldır bu ülkeyi aynı parti yönetiyor ve en tepedeki adam FB divan üyesi” dedi ve polemiklere noktayı koydu.

Velhasıl önümüzdeki sezon yeşil zeminde şampiyonluk mücadelesi verecek iki ekip daha sezon başlamadan kameralar önünde yarışın startını verdi. Üstelik çetin geçecek bir yarış olacağını da gösterdi.

O zaman vira bismillah, biz hep hazırız..