FIFA ve UEFA'nın iki mottosu, kırmızı çizgisi var. Bunlardan birincisi “no to racism” yani ırkçılığa hayır mottosu, bir diğeri de “Fair Play” yani Adil oyun mottosu. Bu iki mottoyu, oyunu ekonomik ve sosyal olarak yarışılabilir çizgide tutma açısından oldukça önemsiyorlar.

Ülkemizde Zokora'ya yapılan ve birkaç başka ferdi olay dışında kapsamlı, kitlesel bir ırkçılık eylemi hiç olmamış ve olacağını da düşünmüyorum. Çünkü buna bu toplumun milli ve manevi kodları müsaade etmez. Dolayısıyla bu coğrafyada futbolun bu kırmızı çizgisiyle  sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum..

Bizim sorunumuz Adil oyun kısmıyla…

Kasımpaşa sene başında yıldız oyuncusu Thiam'ı maddi sorunlar yaşayan Fenerbahçe'ye küçük bir not iliştirerek hibe ettiğini duyurdu (Fenerbahçe şampiyon olursa Kasımpaşa’ya 2.5 milyon Euro ödenecek). Aynı Fenerbahçe o tarihten sonra Sosa'dan Novak'a, Samatta'dan Cisse'ye 18 futbolcuyu milyonlarca dolar harcayarak kadrosuna kattı. Zekat toplayıp barda eğlenen öğrenci misali.. Kağıt üzerinde bazıları serbest statüde imza parası olmadan, bazılarını kulübünde kazandığını onda biri fiyatına gerçekleştirdiler. Yani kağıt üzerinde her şey adil oyun mottosuna uygun, peki bu muhasebe hileleri ve sözleşmeye oyunun ruhuna aykırı madde iliştirerek transfer yapmak Adil oyun mottosuna ne kadar uygun?

Gelelim Galatasaray'a; iki gün önce UÇK (Uyuşmazlık Çözüm Kurulu) Oğulcan transferinde haksız fesih gerekçesiyle Galatasaray kulübünün Rizespor'a 1 milyon 200 bin Euro ödemesine ve oyuncunun 6 resmi müsabakadan men edilmesine karar verdi. Bir nevi Galatasaray'ın Rizespor’un sözleşmeli oyuncusunu ayarttığı resmileşti. Daha önce Trabzonspor’dan Selçuk İnan, Orduspor’dan Stancu transferlerinde benzeri yaşanmıştı. Futbolcu ayartarak transfer yapmanın Galatasaray’da gelenek haline geldiği anlaşılıyor. Peki rakibin oyuncusunu ayartmak Adil oyun mottosuna zarar vermiyor mu?

Ayrıca ülkemizde Fair Play daha çok mali fair play (mali disiplin) olarak algılanır, oysa  fair play yani Adil oyun, oyunun tüm argümanlarının oyunun taraflarına eşit mesafede olmasını gerektirir. Özellikle de hakemlerin…

Sivasspor maçında çizgiyi 10-15 cm geçmesine rağmen kalkmayan taç bayrağı sonrası Beşiktaş hanesine yazılan gol, Kayserispor maçında Beşiktaş lehine çalınan iki penaltı ve Hatay maçında BJK aleyhine çalınmayan 2 penaltı bu adaleti ziyadesiyle zedelemiştir. Trabzonspor'un ofsayttan iptal edilen golüne kopya derecede benzer bir pozisyonda BJK golünün tescilinden bahsetmiyorum bile… Peki hakemlerin taraflara eşit mesafede olmaması Adil oyun mottosunun ruhuna aykırı değil mi?

Müşteri kazıklamanın “Ticari zeka”, Halkı kandırmanın “Siyasi zeka”, İyi Niyeti suistimal etmenin “Kıvrak zeka” olarak algılandığı bir toplumda “adil oyun” mottosunu oturtmakta zorlanacağımız aşikar. Özellikle korunup, kollanmayı alışkanlık haline getirmiş, kollanmadığı durumlarda sesini yükselten, Federasyonu ve ülkeyi yönetenleri “sandıkta görüşürüz” resti ile baskılayan büyük taraftar yığınlarına sahip İstanbul takımlarına bunu uygulamakta zorlanacağımızı, hatta bu atama federasyonun bunu başaramayacağını düşünüyorum.

Ben de yanılabilirim ama sık değil. Bekleyip göreceğiz, Adil oyun mu? adi oyun mu?!..