Trabzonspor'un İstanbul takımları ile maçları bir dönem  sinemanın  lokomotifi  olan ayni kız uğruna mücadele eden zengin çocuğu ile mahallenin yağız delikanlısını anlatan filmlere benzetilir.
 
Filmlerde tüm zorluklara ve entrikalara rağmen yağız delikanlı ( Bazen Tarık Akan, Bazen Kadir İnanir ) mutlu sona ulaşır ve kızı kapar ya Anadolu takımlarında da beklenti yağız delikanlının yani Trabzonspor'un kazanması ve 3 puanı kapması yönündedir.
 
Lakin futbol beklentilerin değil, anın önemli olduğu sahada en fazla mücadele edenin kazandığı bir oyundur.
 
Geçelim maça;
 
Kadrolar açıklandığında Ünal hoca'nın son iki haftadır gol yemeyen 3 stoperli düzenden vazgeçemediği, sakatlıktan çıkan Ekuban ve Sturridge gibi iki silahını yanında oturttuğu görüldü..
 
Oyunun başlama düdüğü ile iki tarafin birbirini tarttigi riski düşük futbol dikkat çekti. Çok geçmeden Galatasaray'ın  oyunu forse edemeyeceği, üç stoperli Trabzonspor'un orta sahasının da üretken olamayacağı belli oldu.
 
Ilk yarının sonuna doğru Trabzonspor adına  N'wakaeme'nin ortasını içeri indiren Pereira'nin asistini filelere bırakamayan Sörloth, Galatasaray adına kaleciyle karşı karşıya pozisyonda topu stat dışına yollayan Belhanda'nin pozisyonları dikkat çekti
 
Bunların dışında koca 45 dakikada karşılıklı iki pozisyon hariç elle tutulur bir şey göremedik dersem abartmış olmam.
 
İkinci yarıda da ilk yarıda ki kadrolarla oyun başladı. Dakikalar 50'yi gösterirken Kuzeyin kralı sahne aldı ve Sosa'nın ortasinda guzel bir kafa vuruşu ile takımını 1-0 öne geçirdi.
Golü takıp eden 10 dakika içinde 4 tane yüzde yüz gollük pozisyon ve sonrasında da her 5 dakikada bir gol  oyuncuların  gayri ciddiliği yüzünden heba oldu.
Onca kaçırılan golün, ciddiyetsizliğin bir faturasının olacağı belliydi. Dakikalar 90'ı gösterirken saçma sapan bir pozisyonda Nakatomo ile musafir ekip gölü buldu ve skora eşitlik geldi.
Az biraz dikkatli ve oyuna saygı olsa 5-0 bitecek maç oyuncuların gayri ciddi oyunu sonrası 1-1 bitti.
Yazık oldu, iki puan elimizden kayıp gitti.