Türkler Müslüman olduktan bir zaman sonra Abbasi Devleti’nin askerî kanadını oluşturarak İslam’a hizmet etmeye başlamış, Selçuklular zamanında haçlı saldırılarına karşı göstermiş oldukları mukavemet ile İslam’ın öncülerinden olmuş ve Osmanlı İmparatorluğu ile Müslümanlığın en büyük temsilcisi ve koruyucusu konumuna gelmişlerdir.

İslamiyet nedeni ile Türkler ile Arapların muhabbeti farklı boyutlara ulaşmıştır. Bizim muhabbetimiz doğrudan Araplara değil İslam’a olmuş, Peygamberimiz Arap soyundan geldiği için atalarımız onun hürmetine Arap milletine de diğer milletlerden daha farklı gözle yaklaşmışlardır.

Mekke ve Medine gibi iki kutsal kente büyük hürmet gösteren atalarımız, en değerli eşyalarla birlikte binlerce altını Surre Alayı adı altında bu bölgedeki insanlara hediye olarak her yıl göndermeye başlamışlardır.

Çelebi Mehmet 1413 yılında 14 bin; II. Mehmet 1451 yılında Mekke Emirine 2 bin, Mekke ve Medine’deki ihtiyaç sahiplerine 7 bin altın göndermiştir. (Günümüzde bin altın yaklaşık 6 milyon beş yüz bin lira etmektedir.) II. Beyazıt 1481 yılında bu bölgeye 14 bin altın göndermiş, kendisine bu hediye için teşekkür mahiyetinde bir kaside yazıp sunan Arap şair Şeyh Şahebeddin Ahmed’e bin altın sunmuş, o şair için ölene kadar ve öldükten sonra da torunlarına devam etmek kaydı ile her yıl için 100 altın vermeyi vaat etmiştir.

Yavuz Sultan Selim Mısır’ı fethedip Mekke ve Medine’yi kendisine bağladıktan sonra Halep Büyük Camii’nde kıldığı ilk Cuma namazında hatibin hutbeyi Yavuz Sultan Selim adına okurken Hakimü’l Haremeynü’ş Şerifeyn (Mekke ve Medine’nin hakimi) diye ilan etmesi üzerine Yavuz, oturduğu yerden hakimi kelimesini, hadimi (hizmetkârı) diye düzeltmiş ve o tarihten itibaren tüm Osmanlı padişahları kendilerini böyle vasıflandırmışlardır.

Yavuz Sultan Selim, Peygamber soyundan gelen insanların yoksulluk çekmemeleri için 200 bin altını ve deniz yolu ile ulaştırılmak üzere tonlarca zahireyi (arpa-buğday) Mekke ve Medine halkına göndermiştir.(Münir Atalar’ın Osmanlı Devleti’nde Surre-i Hümâyûn ve Surre Alayları kitabında Surre Alayı ile birlikte gönderilen hediyeler hakkında daha fazla bilgi bulunabilir.)

Her yıl recep ayının 12’sinde büyük bir şölen ile Osmanlı insanının hac yolculuğu kafile hâlinde başlar, Surre Alayı da bu kafilenin içinde bulunurdu. Osmanlı’da hacıların yol emniyetini, can güvenliğini sağlamaları için binlerce yeniçeri de onlara eşlik ederdi. Bu yolculukların Osmanlı’ya yıllık maliyetinin 300 bin kadar altına mal olduğu yazılmaktadır. Bu uygulama 1916 yılına (503 yıl) kadar sürmüş, tüm Osmanlı Padişahları bu uygulama ile binlerce altın ve değerli hediyeleri her yıl Mekke ve Medine halkına göndermişlerdir.

Günümüzde her yıl binlerce insanımız hac farizasını yerine getirmek için Arabistan’a gitmektedir. Hem bedenen hem de mal ile yapılan bu ibadet neticesinde bu ülkeye her yıl milyonlarca dolarımız akmaktadır.

 Yüz yıllardır Arabistan’a doğru akan para trafiğinin son zamanlarda biraz tersine dönmesi, düşüncesiz, ön yargılı, siyasetten, ticaretten, tarihten, ülke ekonomisinden habersiz bazı gafil kişileri rahatsız etmektedir. Bunların memleket kaygıları, ülkenin geleceği ile ilgili ne bir planları ne de hayalleri vardır.

Türkiye’nin yaşamış olduğu ekonomik darboğazdan kendilerine hisse çıkarmaya çalışan bu grupların ülkeleri adına zerre kadar dertleri olmamaktı, Türk insanını zihniyetine, giyimine göre kategorize etme alışkanlıklarını yabancılara da uygulamaktadırlar. Bunlar hazır para yiyen, emek harcamayan asalak tiplerdir. Bunların hiçbir söylemine itibar edilmemelidir.

Elbette Türk milleti olarak misafirperverliğimizden, onurumuzdan, iş ahlakımızdan taviz vermeden, turistler arasında ayırım yapmadan ülkemizin çıkarını da düşünerek hareket etmek gibi sorumluluğumuz bulunmaktadır.