Karadeniz'in ılıman mizaçlı iklimine aşina olan iki takımın maçından gülerek ayrılmak ligde kalmayı hedefleyen Çaykur Rizespor için olduğu kadar şampiyonluğa dümen kıran Trabzonspor için de elzemdi.

Bu maç ev sahibi takımın diğer takımlarla mesafeyi açması babında kritik eşiklerden biriydi. Akyazı'ya gelen binlerce taraftarın kolay lokma gördüğü Rizespor anlaşıldı ki kuzinede pişirilmiş mısır ekmeğinin yanında Çayeli'nin meşhur kuru fasulyesi, tatlı olarak da pepeçura ile şifa depolayarak Trabzon'a ayak basmıştı.

Trabzonspor, karşısında dipdiri bir rakip buldu. Hafta boyunca sergilenen dostluk tablosu (birkaç cılız mihrak hariç) tribünlere de yansıyınca maç savaştan ziyade temaşaya döndü. Zaten sporun özünde temaşa ve fair play saklı değil mi? Şampiyonlukta favori gösterilen Trabzonspor'un üzerindeki tılsım Rize maçında da sahada gezindi durdu. Gervinho'nun sakatlanması ve bir bakıma emekliye ayrılması bu tılsımın bir parçası olsa gerek.

Teknik direktör Abdullah Avcı'nın dizlerinin bağını çözen, elini kolunu bağlayan bu gibi sorunlarla boğuşan Trabzonspor'un en büyük rakibi, açık ve net, kendisi. Avcı'nın yedek kulübesinde hayati Beşiktaş maçına sakladığı Cornelius, Bakasetas ve Nwakaeme'yi zorunlu olarak sahaya sürüp bu futbolcularla Rizespor'un direncini kırarak sonuca gitmek istemesi ve bordo mavili ekibin doksan dakika sonunda yaşadığı coşku yılların verdiği hasretin dışavurumu gibiydi.

Karşılaşma boyunca tedirgin olduğu görülen Avcı'nın janti takım elbisesiyle taraftarlara yaptığı reverans Trabzon'u ve Trabzonspor'u özümsediğinin safi tablosuydu. Tribünlerin üçlü çektirdiği Avcı'yı hiç bu kadar mutlu görmemiştim. O da minnet duygusunu öne doğru eğilip tribünleri selamlayarak gözler önüne serdi. Mütevazı bir yapıya sahip olan Avcı'nın taraftarlarla bütünleşmesi, her geçen hafta yüreğiyle yoğuşması, hemhal olması camiada lirik duygular uyandırıyor. Bu duygudaşlık ve sinerji umarız sezonun son düdüğüyle Trabzonspor için "ŞAMPİYON!!!" nidalarıyla taçlanır.

OYUNBOZAN YILKI ATLARI!

Her şey tersine dönmüş sanki: Yerdeki Trabzonspor posterli çerçeve, yüzükoyun yatmış yatağım, gökte asılı kalan deniz, toprağa düşmüş ay... Karabasan sanki... Hırçın Karadeniz'in nöbetini tutan Akyazı Stadı'nda birkaç yılkı atı, bozkırın ortasında koşar gibi savruk ve düşüncesizce 'Rize kümeye!' diye haykırınca film koptu. Bir çuval incir berbat oldu.

Trabzonspor ve Çaykur Rizesporlu yöneticilerin iki kulübü fabrika ayarlarına döndürme çabaları kısır kaldı. Gönülden kopan bir parça dostluk eli boğaza takılan kıymığa döndü. Hikayenin giriş, gelişme bölümleri var da sonucu yok. Nasıl bir empati, nasıl bir taraftarlık bu? Vay efendim onlar da zamanında bize aynısını yapmışlardı. Vay efendim neden şikeci Bülent Uygun'la anlaştılar? Böğrümü dağlayan sözler bunlar... Sabit fikirli, önyargılı kişilerin verdiği zarar umarım yeni bir yıkıma yol açmaz. "Yanlış bir haritayla doğru bir hedefe ulaşılamaz" der Nasuh Mahruki. Evet beyler, elinizdeki harita sizi belli ki mazinin karanlık dehlizlerine götürmüş, irsi duygularınızın esiri yapmış. Ya bir düşünün! Takımınız ligde lider pozisyonda, rakip önünde mağlup durumdayken öne geçmiş ve doksan dakikanın bitmesine ramak kalmış. Bu ne aymazlık, bu ne akıl tutulması? Şöyle 2007-2008 sezonuna dönelim...

Yer Avni Aker. Rakip o dönemin flaş ekiplerinden Sivasspor. Trabzonspor 1-0 önde ve maçın son anları... Herkesin üç puan cepte diye düşündüğü maçta bir taraftarın rakip takım futbolcusuna yönelik anlamsızca saldırısının ardından patlak veren olaylar nedeniyle hakem karşılaşmayı tatil ediyor. Daha sonra verilen kararla o maçta Trabzonspor 3-0 hükmen mağlup sayılıyor. Biz hatalarla bağdaş kurmayı seviyoruz galiba... Atları evcilleştirip hem ulaşımda hem de yük taşımakta kullanan Türkler evcilleştiremediklerini doğaya salarlardı. Yılkı atları denilen bu hayvanlar sürüler halinde beyhude dolaşır, oradan oraya koşturup dururlar. Kış aylarında doğaya bırakılan atlar hayatta kalmayı başarırlarsa sahipleri tarafından tekrar alınabilirler. Uzatılan zeytin dalı umarım bir iki taraftarın fevri ve yakışıksız çıkışları nedeniyle kırılmaz. Aynı tavanın balıkları güle oynaya yaşasın istiyoruz. Ve son söz... Gerçek dostlar yıldızlar gibidir, karanlık çökünce ortaya çıkarlar.

FITRAT DEĞİŞİR SANMA

Minicik elleri buram buram şefkat kokan çocuklar. Nasıl da sevimliler, nasıl da sarmaş dolaş… Anne rahmine düştükleri andan itibaren giymişler bordo mavili formaları. Öyle bağlı, öyle sadık ki sırtladıkları formaya, göz bebekleri açığa vuruyor bu hissi. Sosyal medyaya düşen bu fotoğraf karesinde kadraja giren çocukların gözlerindeki ışıltı özetliyor bu seneyi. Sevgi tomurcuklarının kozasından süzülen Trabzonspor aşkı her katresinde büyüyor, gelişiyor ve melankoliye dönüşüyor. Jenerasyonlarının yaşayamadığı şampiyonluk özlemi okşuyor kalplerini. Namık Kemal’in de dediği gibi “Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır.” Değişmez bu kanın rengi: bordo mavi.

SİNAN’IN HALEFLERİ İŞBAŞINDA 

Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” diye özetleyen büyük Türk mimarı Sinan ‘ustalık eserim’ dediği Selimiye Camii’nin inşaatı tamamlandıktan sonra karşısında oynayan küçük çocuklardan birinin arkadaşına: “Şu minare eğri yapılmış” dediğini duymuş. Sinan, küçük çocuğa: “Göster bakalım hangi minare eğri olmuş” deyince, çocuk eliyle “Şu sağ taraftaki minare” diye göstermiş. Sinan ustalara: “Bize bir halat getirin” diye seslenmiş. İşçiler halatı getirerek bir ucunu minareye bağlamışlar. Koca Sinan, küçük çocuğu yanına çağırmış ve “Minare düzelince sen tamam diyerek bizleri uyar” demiş. İşçiler halatı çekmeye başlamışlar ve biraz sonra küçük çocuk haykırmış: “Tamaaam düzeldi!” Ustalar bu olanlara anlam veremeyince Mimar Sinan onlara dönerek şöyle demiş: “Bu küçük çocuğun kafasındaki minarenin eğriliğini düzeltmeseydik, çocuk caminin yanından her geçtiğinde güzelliğini görmezdi. Önlem alınmazsa, dedikodular aslı astarı olmasa bile iz bırakırlar. Böylece caminin adı da eğri minareli cami olarak yayılırdı.” “Yaptığın işi gönlünde hissedersen, ırmaklar çağlar içinde” diyen Koca Sinan Türk ve dünya tarihinde şaşaalı eserler kazandırdı. Disiplin ve titizlik gerektiren bir meslek olan mimarlık, Frank Lloyd Wrightt’a göre, biçim haline gelmiş yaşamdır. Trabzonlu Serkan Öztürk de kariyerini yaşam tarzı haline getirmiş. Öztürk, mimari eserleriyle öne çıkan bir sanat adamı. Aynı zamanda sporla iç içe olan Öztürk, Trabzon Amatör Küme takımlarından Soğuksuspor ve Yalıspor’un yöneticiliğini üstlendi. Koyu bir Trabzonspor sempatizanı olan Öztürk, eskizleriyle sanatının tüm inceliğini konuşturuyor. Yaşamının hiyerarşik sıralamasında ‘altın oran’ bağıntısı kuran Öztürk, Trabzon’un parmakla gösterilen mimarları arasında. Bordo mavili takımın maçlarında tribünlerin müdavimi olan Öztürk heybesine birçok yapıt sığdırmış. Şehrin hemen hemen her kilometre taşında imzası bulunan Öztürk’e iş ve spor yaşamında başarılar diliyoruz.

TRABZON LİSESİ’NİN BAHÇESİNDEKİ UNUTULMAZ MAÇLAR

Trabzon’da futbol dendi mi akla ilk gelen yerler Amatör maçların oynandığı Yavuz Selim ile yazları ise turnuva maçlarının olduğu toprak zemin olan ortasından betan geçen Trabzon Lisesinin bahçesi gelir. Trabzon Lisesinin bahçesi tam bir futbol arenası yaşanırdı. Bahçenin etrafı seyircilerle dolup taşardı.  Sabahtan başlayan turnuva akşam hava kararana kadar sürerdi. Zevkli ve çekişmeli maçlar oynanırdı. Ben de Türkiye’nin en meşhur okulu olan Trabzon Lisesinin o toprak zeminli bahçesinde yapılan turnuvalarda yer almıştım. İşte bunlardan biride o meşhur duvarın arkasında Yenimahalle takımının çekildiği toplu resimde kimler yok ki; Ayakta duranlar Kardeşim Ahmet, rahmetli Mehmet Ben, İsmail Batur, rahmetli Muharrem, Hikmet Öksüzoğlu, Mustafa (Muluk), Abdullah Şenol Kutrup, Sadi Tekelioğlu, alt sırada oturanlar Mustafa, Rahmetli Mustafa Gedik, Kaleci  Kepçe Mustafa Özer, rahmetli Temel Barutçu ve Erdoğan Kırıcı.. Trabzon Lisesi bahçesinde oynanan turnuva maçlarında Trabzonspor’a ve Türk futboluna kazandırılan tüm isimler Trabzon lisesinin bahçesinden geçmiştir.

BIÇAĞIN KESKİN YÜZÜ

Geçen haftaki Trabzonspor-Çaykur Rizespor maçında Rizesporlu oyuncular erken yapılan penaltıyla öne geçmeyi bildiler. Abdullah hoca Berat’ı oyundan alınca da Rizespor çok baskı yaptı fakat Trabzonspor harika geri dönüşü sayesinde Rizespor'u 2-1 devirmeyi başardı. Rakip takım bizi çok zorladı ama 11. haftayı da galibiyetle kapatmayı bildik. İlk 11'de başlayan Gervinho'nun sakatlığı Trabzonspor taraftarlarını çok üzdü. Gervinho’ya çok geçmiş olsun. İnşallah tez zamanda iyileşir ve sahalara geri döner. "Trabzonspor takımı neden bu haftaya kadar mağlubiyet almadı?" diye bir soru gelebilir aklınıza. Çünkü hücum hattımız inanılmaz derecede iyi. Bunun yanı sıra defansta da başarılı olunca kaybetmememiz çok normal. Ama her şeyi açığa çıkartacak olan maç bu hafta sonu oynanacak Beşiktaş-Trabzonspor maçı olacak. Trabzonspor kazanırsa en yakın rakipleriyle arasındaki puan farkını açacak.

PANKARTLARI KONUŞTURAN ADAM

O, Trabzonspor tribünlerinin 'Yılmaz' 'Savaş'çısı... Her koşulda yürekten bağlı bu renklere. Sözcükleri ayağa kaldırıp konuşturan kimliği ve kişiliğiyle tanındı. Her sözünde bir kinaye gizlidir onun. Şimdilerde yerinde yeller esen Erdoğdu Taraftarlar Derneği'nin başkanıydı. Trabzonspor ne zaman ki haksızlığa uğradı, Savaş Yılmaz'ın Avni Aker tribünlerine astığı pankartlar dile gelir, adeta isyan nara atardı. O susar, pankartlar konuşurdu. Tüm Trabzonsporlulara tercüman olurdu verdiği mesajlarla. Öylesine anlamlı, öylesine nüktedan ifadeler içeriyordu ki Türk Edebiyatında hiciv sanatından kinayeye, teşbihten teşhise, intaktan mecaz-ı mürsele, güzellemeden taşlamaya... Neredeyse tüm sanatları icra ediyordu pankartlarında. 'Trabzon, İmparatorlukların Çökertildiği Yerdir Aslanım' diyen bir ruhun sindirilmiş, bastırılmış ayak sesleri yankılanıyor şimdilerde şehrin izbe sokaklarında. Efsane Avni Aker'in yadigarlarından biri de o pankartlardı. Yalnızca Galatasaray değil Beşiktaş ve Fenerbahçe de bu sivri dilli pankartlardan paylarına düşeni aldı. Milliyetçi bir yapıya sahip olan Yılmaz hakemler aracılığıyla Trabzonspor'a karşı yapılan haksızlıkları 'çadır tiyatrosu' diye niteleyecek kadar içten ve cesur biri. Övünmek gibi olsun, bu işi iyi yapıyordu Savaş Yılmaz. Erdoğduluların bir isteği olduğunda imdada o koşardı. Dönemin başkanı Atay Aktuğ'un telkinleriyle kurulan ve tribün kültürünün yerleşmesinde öncülük eden bir derneğin zamansız kapatılmak zorunda bırakılması ne acı. Eğrelti otu misali Trabzonspor tribünlerinde kök salan ve Türkiye'de adından söz ettiren bu derneğin Trabzon'daki diğer taraftar derneklerinin önünü açmak amacıyla kendini feda etmesi aslında gurur verici... Ve bu gurur Savaş Yılmaz nezdinde tüm Erdoğdululara ait.

UÇAĞIN EL FRENİNİ ÇEKTİM AŞAĞA İNDİM

Ziyabey, Yavuz Selim, Avni Aker’de futbol anılar yaşanmışsa Trabzon Lisesi bahçesi bir başka anılarla dolu idi. Trabzon Lisesi’nin doğu tarafı olan yer tarla idi. Burayı fındıkkıran Sabri’nin annesi salatalık, domates, biber mısır ekerdi. Trabzon Lisesi’nin bahçesinde maçlar oynandığında toplar bahçeye gitti mi Sabri’nin annesi hepsini bıçakla patlatırdı. Faroz mahallesinden Kaptan Özçilingir abimiz ve arkadaşları Trabzon Lisesi bahçesinde futbol oynamaya gitmişler. Bu esnada Fındıkkıran Sabri’de tarlada annesine yardım ediyormuş. Kaptan abi ve arkadaşlarına seslenerek gelin size bir anımı anlatacağım diyerek onları etrafına topladı. Fındıkkıran Sabri’de palavra çoktu. Başlamış anlatmaya, ‘Benim bir uçağım var. Tek motorlu idi. Canım sıkılınca atlarım ona keyfim nereye isterse oraya giderim. Bir gün canım sıkıldı uçağıma bindim doğru Afrika’ya gittim. Ormanların üzerinden geçerken bir de ne göreyim bir kadın arkasında sepeti ormana doğru yürüyor. Arkasında kocaman bir yılan. Yılan kadını sardı. Yılanın kadını sardığını görünce hemen uçağımın el freninin çektim, aşağıya indim. Belimdeki bıçağı kaptığım gibi yılanını öldürdüm. Kadını yılandan kurtardım. Kadın bana teşekkür edeceği yerde niye uçaktan aşağıya indiniz. Biz yılanlara alışığız demez mi. Ben kadına ne diyeceğimi bilemeden arkamı döndüm uçağıma bindim. Trabzon’a yol aldım.’