Her ne kadar geçen hafta Beşiktaş maçında oynanan oyundan memnun olmasam da bana göre haftanın kazananlarından biridir Trabzonspor.
 
Şöyle ki; Kazanması durumunda tekrardan zirveye tutunacak olana Kara Kartal’ı denklem dışına itmesi azımsanacak bir mesele değildir. Aynı şekilde ezeli rakiplerimizden Fenerbahçe’nin de Galatasaray’a evinde Mağlup olarak zirveden uzaklaşması mücadele ettiğimiz cephenin daralması açısından kıymetlidir.
 
Dolayısıyla zirvede kalan, diğerleri ile arayı bir miktar açan 4 takımın arasında olmak, hatta içlerinde en avantajlısı olmak göz ardı edilebilecek bir avantaj değildir.
 
Gelelim oyuna; Eleştirilerin en başına Fenerbahçe maçına dönelim. Meseleyi ters yüz edelim, fikirleri havalandıralım, yeşil zemine başka bir gözle bakalım. Trabzonspor oyuna tutuk başlıyor, daha dakika beşi doldurmadan 1-0 yenik duruma düşüyor. Maçın hemen başında yüzüne sert bir yumruk almış boksör misali sallanması beklenirken hemen reaksiyon veriyor. Vitesi arttırıyor ve 10 dakikada iki gol bulup, öne geçiyor ve  tekrar denge futboluna geri dönüyor ( Geri çekilme diye tabir edilen ). Enerjisi kısıtlı bir takım olarak ( yıldız oyuncuların yaşı ve kadro derinliği) yakıt tüketimini azaltma adına tabiri caizse  vitesi boşa alıyor.
 
Burada eleştirilecek mesele oyunu geride kabul etme meselesi değil, Yerleşik olarak defansta olduğumuz bu dönemde nasıl bu kadar pozisyon verdiğimizdir. Bu dönemde rakip hucumlarından kapılan toplarda gol üretememe ve rakibin direncini kıramamak irdelenmelidir.
 
Gelelim Sivas maçına; Hüseyin hocanın da belirttiği gibi 65-70 dakika oyunun mutlak hakimi Trabzonspor.  2-0 gibi net bir skor yakalamış, ayrıca Sörloth, Novak, Parmak ve Pereira ile net golleri kaçırmış. Enerjisini ekonomik kullanma adına son dakikalarda topu rakibe bıraksa da gollük pozisyon, tehdit anlamın rakibin bir icraatından bahsetmek olanaksız. 65 nci dakikada Cloudemir’in 30 metreden şutuna kadar kaleyi bulan şut yok. Hatta rakibi golü Maç bitti diyebileceğimiz uzatma dakikalarında bulduğunu da belirteyim.
 
Burada da ki eleştiri ise topu rakibe bırakmaktan ziyade 3 oyuncu değişikliğini de sakatlıktan ötürü mecburiyetten yapmış bir takıma karşı fiziken geri düşmek olmalıdır.
 
Finali de Beşiktaş maçı ile yapalım; Rakibin 42 bin seyircisi önünde, evinde oynuyor ve ‘’Ölmüş eşek aslandan korkmaz’’ misali kaybedecek hiçbirşeyi yok. Efsane futbolcusu Sergen Yalçın’ı takımın başına getirmiş ve Boateng gibi bir yıldızı kadroya katmış. Kadro olarak eksiği yok fazlası var diyebiliriz. Trabzonspor ise; takımın tek 6 numarası (savunma yönü güçlü orta alan oyuncusu) Obi Mikel sarı kart cezalısı olduğu için kadroda yok , Ekuban sakatlıktan yeni çıkmış olması nedeniyle 90 dakikayı kaldırabilecek güçten uzak ve Sakatlığı devam eden takımın ve ligin asist kralı N’wakaeme’den yoksun.
 
Burada ki eleştiri de bana göre onbir oyuncular yerine oyuna dahil edilen oyuncuların hazır olmaması olmalıdır. Sturridge’nin vurdumduymazlığı, Doğan Erdoğan’ın savrukluğu, Guilherme’nin kendini hala küçük takımın büyük oyuncusu sanması, Abdülkadir Parmak ve Genç Hüseyin’in giderek düşen formu olmalıdır.
 
Benim taraftara nacizane önerim; Şenol Hocanın sözlerini dikkate alın " Futbol ayak oyunu değil ayakla oynanan oyundur " . 3 istanbul takımının tahakkümün deki Türk Futbolun kirli medyasını ayak oyunlarına alet olmayın. İnanıyoruz 7 kez bu düzeni yıkan FIRTINA bir kez daha bu düzeni yıkacaktır.