Çoğu zaman facebook'ta olmak üzere, sosyal medya gruplarında kişiyi aciz ve zavallı gösteren değişik hastane görüntüleriyle karşılaşmaktayız. Adam iyi niyetle hasta olan arkadaşını ziyaret etmiştir. Bu gayet insanî bir durumdur. Fakat ziyaretle yetinmemiş, sonra da hasta kişinin fotoğrafını çekerek o hasta kişiden izin almadan sayfasında paylaşmıştır. Bunu bana yapsalar, inanın tepkim çok sert olurdu. Çünkü bunlar özel durumlardır.

        

Hastane demişken; kişinin gittiği sağlık kuruluşuyla ilgili konum atarak "Bilmem hangi hastanede üzgün hissediyor" gibi paylaşımları da, özellikle o kişinin yakın çevresini tedirgin etmektedir. Oysa paylaşım yapan kişinin önemli bir şeyi de yoktur. Adamın ya tansiyonu çıkmıştır ya da başı ağrımıştır. Sırf  "Geçmiş olsun" yazdırmak için böyle bir paylaşım yaparak kendince unutulmamasını ve gündemde kalmasını sağlamaktadır.

        

İnsanların duygu ve düşüncelerini geniş kitlelerle paylaştığı bir yer olan sosyal medya tıpkı katilin ve cerrahın elindeki keskin bıçak gibidir. Katil kullanınca hezimete, cerrah kullanınca nimete dönüşür. Önemli olan bıçak değil, o bıçağın kim tarafından, nerede kullanıldığıdır. Günümüzde geniş kitlelere ulaşmada pratik bir vasıta olan sosyal medya; Müslümanların, cemaat taassubuna kaçmadan, İslâmî tebliğde rahatlıkla kullanabilecekleri etkin bir platformdur. Buradan verdiğimiz mesajlar hiç tanımadığınız bir kişinin İslâm'a ısınmasına zemin hazırlayabilir, bunun aksi olarak da verdiğimiz sakıncalı duygu ve düşünceler de onları okuyacak kişilerin İslâm'dan soğumasına yol açabilir. Bu da yazdıklarımızın ve diğer paylaşımlarımızın münferit olmadığını, bize büyük sorumluluklar yüklediğini açıkça göstermektedir. Buna sağdan soldan derlediği emanet fikirleri paylaşan, yapmadıklarını ve içselleştirmediklerini dudak ucuyla kaleme alan, bu minvalde her gün onlarca paylaşım yaparak mangalda kül bırakmayan klavye şövalyeleri özellikle dikkat etmelidir. Aksi takdirde birilerinin günahlarının paydaşları olmak durumunda kalırız.

        

Günümüzde sosyal medya ne yazık ki dedikodu kazanı hâline ge(tiri)lmiştir. Mevzu ne olursa olsun; bilen de konuşuyor, bilmeyen de. Herkes kırk yıllık siyasetçi gibi, dili damağına almadan, habire politika konuşuyor. Zamanımızda eğitim adına yıllar evvel önüne koyulan ders kitabından başka kitap okumayanlar öğretmenleri, doktorlarla ilişkisi hasta olmanın ötesine geçmeyenler doktorları, fatihayı okurken onlarca yanlış yapanlar imamları eleştiriyor. "Elin ağzı torba değil ki büzesin" sözü bu konudaki çaresizliğimizi ne güzel anlatıyor. Bu gibi tutarsız eleştiriler, ne yazık ki sosyal medya platformlarında kendilerine taraftar bulabiliyor.

        

Günümüzde en büyük gıybetler ve iftiralar sosyal medya vasıtasıyla cereyan ediyor. Oysa gıybet, su-i zan, alay, yalan ve iftira dilin afetleridir. Bu gibi kötü davranışlar, hangi ortamda yapılırsa yapılsın, Allah katında günahtır. Sosyal medya günahlardan münezzeh bir ortam değildir. Allah facebok'un da, instagram'ın da, twitter'ın da mutlak hakimidir.

        

Sosyal medya platformlarında her gün fütursuzca haysiyet cellatlığı yapılmaktadır. Her duyduğunu ve her okuduğunu doğru zannedenler, suçsuzluk karinesi kavramını tuz buz ederek, buldozer misali, önüne kattıklarını yerle yeksan etmektedirler. Oysa bir suçla itham edilen kişi, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar hiç kimse suçlu sayılamaz. Bunlar hukukun olmazsa olmaz ilkeleridir.

        

Günümüzün en hızlı ve en yaygın gıybet aracı olan sosyal medya, özellikle de facebook, adeta bir zan çöplüğüdür. Burada sözler ekseriyetle zanla başlar. Oysa âlemlere rahmet olarak gönderilen fahr-i kâninat Hz. Muhammed(sav) “Zandan uzak durun. Zira zan, sözün en yalanıdır. Birbirinize kulak misafiri olmaya çalışmayın, birbirinizin özel hâllerini araştırmayın, birbirinizle üstünlük yarışı içine girmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeşler olunuz.” diye buyurarak bizleri on dört asır evvelinden uyarmaktadır. Ne mutlu bundan nasiplenenlere!

        

Öte yandan, neredeyse bütün günlerini sosyal medya platformlarında geçirenler kulluk görevlerinin en büyüğü olan namazlarını kaçırmaktadır. Bu, sosyal medya bağımlılığının en acı tarafıdır. Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Her nerede olursak olalım edep, ille de edep! Rabbim bizleri aşırılığa kaçarak manevî hezimete uğrayanlardan uzak tutsun.

        

Sosyal medya da dahil olmak üzere, her nerede olursak olalım, söz ve fiillerimizden sorumluyuz. Yaptığımız her iş, manevî kameralar tarafından anbean kayıt altına alınmaktadır.  Yevm-i mahşerde karşımıza çıkarılacak olan söz ve eylemlerimize ne olur dikkat edelim.