İstiklâl Marşı, "Hasta Adam" olarak nitelendirilen Türk milletinin adeta zümrüd-ü anka misali küllerinden doğuşunun ve yeniden dirilişinin sembolüdür. Onu Akif yazsa da, onda ifadesini bulan ruhu millet yaşatmıştır. Bu güzide marşın yazıldığı tarihlerde Yahya Kemal, Ziya Gökalp ve Ahmet Haşim gibi şairler yaşasa da, böyle bir marşı ancak Mehmet Akif'in yazabileceği düşünülmüştür. Çünkü o, bu marşı yazmadan evvel onu ruhunun derinliklerinde yaşamıştır. Zira İstiklâl Marşı'nı doğuran, İstiklâl Harbi'dir. Böyle destansı bir mücadele olmasaydı böyle destansı bir marş da meydana gelmezdi. Bu marşın mimarı Mehmet Akif'ten çok, milletin kendisidir. Türk milletinin azim ve kararlılığı olmasaydı bu marş da olmazdı. Dünya devletlerinde birçok marş, zaman içinde değişse de İstiklâl Marşı bir asırdan beri hiç değişmemiştir; bu millet tarih sahnesinde kaldıkça değişmeyecektir de. Çünkü o, millileşmiş bir ruhun somut hâlidir. Devirler değişse de millî ruhlar ilelebet bâkîdir.

İstiklâl Marşı yediden yetmişe herkesin ittifak ettiği bir millî mutabakat metnidir.

Çoğumuz hikâyesini yakinen bilse de, az sayıdaki bilmeyen için İstiklâl Marşı'nın teşekkül ediş serencamından bahsedelim. Malum olduğu üzere bir ölüm kalım savaşı olan İstiklâl Harbi'nin evvelinde Kurtuluş Savaşı'nın millî bir ruh ve heyecan içerisinde kazanılması gayesiyle 1921’de Maarif Vekâleti bir güfte yarışması düzenler. Söz konusu yarışmaya toplamda 724 şiir katılır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için, önce yarışmaya katılmak istemeyen Mehmet Akif Ersoy, maarif vekili Hamdullah Suphi’nin  ısrarı üzerine Ankara’daki Taceddin Dergâhı’nda yazdığı ve Türk Ordusu’na hediye ettiği şiirini yarışmaya gönderir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda TBMM’nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda Mehmet Akif’in yazdığı şiir, coşkulu alkışlarla millî marş olarak kabul edilir.

           

Anadolu mücadelesinin sarsılmaz ruhunu yansıtan İstiklâl Marşı, kahraman ordumuza ithaf edilmiştir. Çünkü ordumuz, yurdumuzun ve bizi bir millet hâline getiren millî ve manevî değerlerimizin teminatıdır. Bunun yanında bizde orduyla millet tıpkı et ve tırnak gibidir. Ordu milletimizin bağrından çıkmıştır. Ordunun silâhlı güçleri bizlerin kıymetli evlâtlarıdır.

           

Tehlikenin eşiğindeki soylu bir millete istikamet vererek onu uçurumlara yuvarlanmaktan kurtaran  İstiklâl Marşı; kadın erkek, kız kızan, zengin fakir demeden; yediden yetmişe hemen herkesin üzerinde ittifak ettiği bir millî mutabakat metnidir. Bazı kelimelerin gözyaşı döktüğü, bazı kelimelerin ise sevinçten kanatlandığı bu marşın içinde milleti millet yapan unsurlar ve mâziden istikbâle dair kutlu yol haritamız bulunmaktadır.

           

Düşünüyorum da kutsal metinler de dahil olmak üzere, üzerinde bu denli hemfikir olduğumuz başka bir metin var mı? Aklıma Kur'an-ı Kerim gelse de, ondan ötesini doğrusu hatırlamıyorum. Gerçekten de bu güzide marş, hepimizi aynı özde ve izde toplamış, çil yavrusu gibi dağılmaktan kurtarmıştır. Bugüne kadar, Mehmet Akif'in İslâmcılığı nedeniyle şahsına yönelik homurdanmalar olsa da, tescilli hainler dışında bu metne itiraz eden olmamıştır. Çünkü Millî Mücadele ruhunu özlü bir şekilde ifade eden İstiklâl Marşı umutlarımızı bileyen bir söz abidesidir. Onda mâzi, hâl ve istikbâl insicamlı olarak bir arada bulunur. Bu yönüyle bu marş sadece bir İstiklâl Marşı değil, aynı zamanda İstikbâl Marşı'dır da... O, bizim pusulamızdır. Böyle bir pusulamız olmasaydı, maazallah, kaybolur giderdik.

           

Sözlerin şahikası olan İstiklâl Marşı, muhtemel bir tehlikenin ayak seslerinin duyulduğu Anadolu bozkırından, sözde medenî dünyaya güçlü ve kararlı bir haykırıştır. Bu marş, başta İslâm coğrafyası olmak üzere, bütün mazlum ve mağdur milletlerin duygularına da tercüman olmuştur. Bu kudretli marş, mavi mürekkeple değil, adeta içine kan karışmış gözyaşlarıyla yazılmıştır.  O ki esaretin boyunduruğunda son raddeye gelen, özgürlüğünü ekmek kadar elzem sayan bir milletin çığlığı ve özgüveninin üst perdeden terennümüdür.