En kötü bir durum karşısında dahi tebessüm etmeye çalışırım. Zira tebessüm sağlıklı bir zihin refleksidir. Ozanın “sen gülünce gözlerinin içi gülüyor, kendimi senden alamıyorum” şeklindeki söyleminde de görüldüğü gibi tebessüm alakalarda çok önemli bir faktördür.

Umutsuzluk, bezginlik ve bıkkınlık adeta gönüllere zemheri soğuk gibi işlemiş olmalı ki, dudaklardan hasretinde olduğumuz tebessüm bahar kelebeği gibi uçup gider. Ardınca sadece hüznü miras bırakır.

Hüznün ise bitpazarında dahi alıcısı yoktur.

İşlerin kesat olduğu, esnafın adeta sinek kovaladığı bir zamanda mağazaya girip bir şeyler sordum. Kendimi satıcının değil sert mizaçlı bir hükümdar karşısında hesaba çekilir zannettim. Havanın hoş olmadığını görünce çıkmaya karar verdim. Çıkmadan satıcıya neden müşteriye böyle kaba ve sert yanıt veriyorsunuz diye sordum. Satıcı “bizim ailece mizacımız böyledir” beyefendi, dedi.  Bunun ticaret ahlakında yeri olmadığını  “bal satışı öyküsüyle” anlatmaya çalıştım.

Karakter bu, sorgulanması olası olsa da buna gerek duymadım. Hastalıklı ruhlardan tebessüm beklemek yanlıştır. Tebessüm insana Tanrı tarafından bahşedilmiş farklı bir lütuftur. Bu nedenle Gökalp, tebessümü “ruhun sağlamlığı kadar, saadetin müjdecisi, milletlerin hayat kabiliyetlerini de fertlerindeki tebessümlerle ölçtüğünü; tebessümün ruhun sağlamlığı kadar, saadetin müjdecisi” olarak gördüğünü belirtir.

Tebessüm, bireysel alakaları oluşturma, sürdürmede, insanlar arasında güven tesis etmede, toplumun birbirine daha iyi kaynaşmasında, kısacası insan yaşamının her anında zaruriyeti olan bir kavramdır. “Bir solgun tebessüm bin ahı gizler” diye boşuna demiyor ozan. Ya da “sanki gülüşüne yuva yapmış tüm kelebekler, sen güldükçe hepsi yüreğimde uçuşuyor”. Çoğu zaman farkında olmasak da bir tatlı tebessüm ile ne gönüller gönlümüze bağlanır. Bir tebessümle yeniden canlanır, yaşama daha sıkı sarılırız. Zor günleri geçtiğimiz bu günlerde lütfen, dudaklarımızdan tebessümü eksik etmeyelim.