R. Guenon, bireycilikle, bireyi aşan herhangi bir ilke tanımamayı ve bunun sonucu olarak da uygarlığı, bütün şubeleriyle, katıksız beşeri unsurlara indirgemeyi kastediyordu. Bu yüzden bireycilik Rönesans döneminde “hümanizm” diye bilinen şeyle aslında aynıdır ve din dışı görüşün özelliklerinden biridir. R. Guenon, Batının bugünkü çöküşünün nedeninin “bireycilik” olduğunu söylüyor. Çünkü beşeriyetin sadece en ‘süfli’ yeteneklerinin gelişmesini sağlayan itici güç, bireycilikten kaynaklanmaktadır. Bireycilik her şeyden önce bireyi aşan bir meleke olduğu için ‘entelektüel’ sezginin inkârı ve bu sezginin kapsamına giren bilgi tabakasının-yani gerçek anlamıyla metafiziğin- yok sayılması demektir. Entellektüel sezginin inkâr edilmesinin ardından yapılan ilk iş, aklı her şeyin üstüne çıkarmak, bu göreli ve her şeyiyle beşeri melekeyi zekânın en yüksek tabakası-hatta tamamı- saymak oldu. Bu durum bireyciliği kutsayacak düzeyde eğitimin temel hedefi haline getirdi. Bireyciliğin hedef olduğu bir eğitim sisteminde sosyalleşmenin mümkün olmadığını biliyoruz.

Günümüzde “z kuşağı” diye tanımladığımız neslin en belirgin özelliği de bu bireyciliktir. Z kuşağı örgün eğitim marifetiyle eğitimin “bireyselliştirme” işlevini en üst düzeyde yaşamasına rağmen, eğitimin sosyalleştirme işlevinden nasibini alamamıştır. Bu durum z kuşağının kendinden başkasını tanımaması ve kendinden başkası ile olamaması sonucunu doğurmuştur. Z kuşağı bireyselleşmenin zirvesini yaşamakta ve bireyselliği bütünüyle kişiliğinde somutlaştırmaktadır. Buna karşılık kendinden başkasını düşünecek bir durumda değildir. Her şeyin kendi ekseni etrafında döndüğüne inanan bu kuşak sosyalleşmeden nasibini alamamıştır.

Bireyciliği benimseyen z kuşağı, ister istemez bireyden daha üstün bir otorite ve bireysel akıldan daha üstün bir meleke tanımamaktadır. Z kuşağı, “çağdaş insan” sıfatıyla kendini gerçeğe yükseltmeye çalışacak yerde, onu kendi düzeyine indirmeye kalkışmaktadır. Çünkü çağdaş insan kendini dünyanın merkezi kabul etmekte, kendini bütün gerçeklerin öznesi olarak değerlendirmektedir. Bireyselleşen insan ister istemez bölünme demek olan bireyciliği yaşamaktadır. R. Guenon, bireyciliği bütün kaotik sonuçlarıyla maddi uygarlığın kaçınılmaz ürünü olarak değerlendirirken bu haliyle uygarlığın insanı yalnızlaştırdığının altını çizmektedir.

Eğitim sistemi yeniden eğitimin amaçlarını tartışmalı ve eğitimi yeni bir paradigma ile değerlendirilmelidir. Yetiştirmekte olduğumuz kuşağın eğitim hedeflerimize uygun yetişmesi için öncelikle yeni hedeflerin belirlenmesi zorunludur. Eğitim sisteminde bireyin sosyal, bireysel, psikolojik, duygusal alanlarda yetişmesi üzerinde durulmasına rağmen bu amaçlardan sadece “bireyciliğin” ön plana çıkması, eğitimin önemli bir sorunu olarak kabul edilmek zorundadır. Elbirliği ile z kuşağını bireyselliğin zirvesine çıkaran bu eğitim sisteminin yeni bir medeniyet anlayışı ile yeniden kurgulanmasından başka çaremiz yoktur. Aksi halde bireyciliğin kaotik sorunları daha bir büyüyerek toplumda kök salmaya devam edecektir.

Z kuşağı akıllı, zeki vs. tamam. Ama aklın kullanılmasını bilmek akıllı olmaktan daha önemlidir. Bireyciliğin zirvesini yaşayan z kuşağının aklını iyi kullandığını kim söyleyebilir? Bütün bir gece uyumayıp gündüz uyuyan bir kuşağın akıllı olduğunu kim söyleyebilir? O zaman eğitim sistemi, yetişmekte olan neslin aklını kullanmasını öğretemiyor demektir. Aklını kullanmasını bilen nesil hem bireyselleşmiş hem sosyalleşmiş hem de duygularını eğitebilmiş bir nesildir. Birçok boyutlu bir varlık olan insanın herhangi bir boyutunu alıp eğitip diğer boyutları ihmal ederseniz, ortaya çıkan insanda dengesizlik ister istemez olacaktır. Her şeyi olduğu gibi galiba “bireyciliği” de abarttık; eğitim sisteminin en önemli sorunu olarak çıkan bireyciliği yeniden tartışmak zorundayız