Tüm elemanları ile bir bütünü oluştururlar. Sınırları belirli olan ve dışarı ile bağlantıları olmayan sistemler ise kendi içlerindeki döngüleri ile hassas bir dengededirler. Bunlara en yakınımızdan örnek verecek olursak Karadeniz ve Marmara Denizi, ilk aklımıza gelen denizlerdir. Bu ekosistemler; besin elementleri, akıntılar, ısı bütçesi, kıyı bölgeleri ile iletişim halinde bulunan canlıları içerir. Birinci basamakta bulunan birincil üreticiler, besin elementlerini kullanarak fotosentez yolu ile güneş enerjisini, kimyasal bağlarda depolarlar. Besin elementlerindeki artışa bağlı olarak aşırı verimlilik anlamına gelen ötrofikasyon problemini ortaya çıkartırlar. 

Bu fitoplanktonun besin elemetleri, dengesiz olarak belirlenen azot ve fosfat oranlarında kaynaklanan stresten dolayı fotosentez ürünleri olan polisakkarit yapısındaki karbohidrat yanında proteinleri hücre dışına salarlar. Hatta hücrelerde oluşan lizis sonucu, sitoplazma yapıları da deniz ortamına salınarak yapışkan, kolloidal uzantılar oluşturur. Bu uzantılar, su içerisinde birbirine tutunarak su kolonunda zaman zaman uzunluğu 10 m kadar olan ipliksi uzantılar oluşturur. 

Bu uzantıları oluşturan özellikle diatom grubu organizmalardan başka tek hücreli hayvanlar yanında zooplankton bile bulunabilir. Hatta içeriğinden dolayı besi yeri gibi davranan bu yapıların üzerinde bakteriler de tutunarak ürerler. Meydana gelen oluşumlar, içerisindeki partiküllerden dolayı deniz karı adını alır. Akıntılarla birleşerek agregasyon oluştururlar. Bu agregasyonlar, heterotrofik bakteri faaliyetleri sonucunda yüzeyde köpürme ve hava kabarcıklarından oluşan yapılar meydana getirir. Müsilaj içinde, patojen bakterilerin olması da kuvvetle muhtemeldir. 

Akıntılarla sürüklenen bu yapılar, kıyılarda sıkışarak son aylarda sıkça duyduğumuz müsilaj veya deniz salyasını oluşturur. Deniz içerisindeki ipliksi müsilaj uzantılar, 1990’lı yılların sonundan beri denizlerimizde gözlenmektedir. Özellikle 2007-2008 yıllarında, bugünküne benzer oluşumlar yine Marmara Denizi ve Karadeniz’de gözlenmiştir. Son yıllarda değişen iklim, denizlere yapılan deşarjların artık denizin kaldıramayacağı seviyelere ulaşması, çöllerden gelen ve demir açısından zengin atmosferik toz, bu olayın daha kolay oluşmasına sebep olmaktadır. 

Ayrıca dikkat edildiğinde, deniz salyasının liman içleri dolgu alanlarında daha yoğun olduğu görülmektedir. Kumsallar bugün deniz salyasını temizlemek için önerilen süzme işlemini doğal olarak yapan alanlardır. Bu agregasyon ürünleri, dalgalarla kumsallara ulaştığında, su çekilirken kumsallar üzerinde kalır. % 95’ten fazlası su olan bu müsilaj yapılar, buralarda kurur ve kalan kısım, buradaki canlılar için besin olur veya parçalanır. 

Fakat son yıllarda kumsalların dolgu nedeni ile ortadan kalkması, müsilajın sürekli birikmesi, bu durumun geri dönüşümünü imkânsız hale getirir. Organik madde açısından son derece zengin olan bu oluşumların temizlenmesinden daha etkili çözüm, oluşumunu engellenmek olduğu açıktır. Bu müsilaj olayına engel olmak için alınan ve basında da yer alan önlemlerin, acilen uygulamaya geçirilmesi ve bizlerin de bu önlemlere yardımcı olacak kişisel önlemleri almamız gerekmektedir.” dedi.
 

Editör: TE Bilisim