Muhalefetin gücü yetmedi ama,
Yıkıcı zihniyet Ak Partiyi içerden yemeye başladı...
Fakat önce sizlere çoğunuzun bildiği bir fıkrayı nakletmek istiyorum.

Bir gazeteci  öbür dünyayı dolaşır.
Özellikle Cehennem ilgisini çeker.
Burada 3 dev kazan görür gazeteci;
İlk gördüğü kazanın ne işe yaradığını sorar yanında kendisini dolaştıran görevli meleğe.
Aldığı cevap "Bu cehennemliklerin yandığı kazanlardan biridir ."
Gazeteci;
-Peki bu dev adam ve elindeki kocaman topuz nedir?
-O zebani,  elindeki topuzla da kazandan çıkmak isteyenlerin kafasına vurup, kazana indiriyor.
Sonra bir kazan ve bir topuzlu zebanı daha görürler,
Belli ki orası da aynı şekilde cezai müeyyide uygulamakta...
Ama 3. bir kazan daha görür gazeteci,
Yanındaki görevliye
-Bu kazanın yanında topuzlu Zebani yok, her halde kazan boş, diye sorar.
Görevli melek,
-Var, olmaz mı? Ama bu kazandakiler çıkmaya başladığında, zaten diğerleri ayaklarından tutup tekrar kazana çekiyorlar.
O nedenle burada Zebani'ye gerek kalmadı.

Evet,
İşte son zamanlarda Ak Parti içinde böylesine bir katran kazanı mevcut.
Bu durum Partiye de şahsiyetlere de zarar veriyor...
*
Son zamanlarda  verdiği hizmetlerle yıldızı en fazla parlayan,
Tayyip Bey'in takdirlerini toplayan,
Gecesi gündüzü olmayan,
Kürt'e kardeş,
PKK'ya dağları dar eden Soylu'ya bir tuhaf ve sinsi saldırılar var...
Çünkü, fitne/fücur fena çalışıyor...
*
Soylu'nun oğlunun arabası aranmış;
Aransın, ne var bunda?
Soyluya rağmen aranmış işte.
Öyle ya özlemini duyduğumuz adalet bu olmalı;
Buradan nasıl bir sorun çıkartılıyor ki?
*
Keşke diğer bakan çocuklarının araçları da aranabilse.
Onlar da, kanun önünde eşit muameleye tabi tutulabilse,
Fena mı olur?
*
Ha bu arada,
Soylu'nun oğlunun arabası aranmış ya;
Hem de didik didik...
Bunu haberleştiren hafiye magazinciler,
Şunu da demeliydi.
Şu kadar silah...
Bu kadar kirli para...
Yasak maddeler vesaire yakalandı...
Yok!
Araç arandı,
Sorun yok,
Yola devam...
Peki bu haberin şimdi ne değeri var ki habere konu oldu.
Basında ne yer aldı.

Eş zamanlı saldırılar devam edecek ya,
Bu sefer de,
Soylu Karadeniz mafyasını koruyormuş.
Bak sen!
Yahu, daha dün kendi Hemşerisi,
Trabzonlu,
Hatta kendisi gibi,
Oflu olan hemşerilerini içeri tıkmadı mı?
Yalanın da bir hafızası,
Bir ölçüsü olur.
Ayıptır!
*
Belli ki bazı çevrelerin,
Hatta özellikle PKK'cı çevrelerin
Soylu'dan büyük zoru var...
Ki, o da normaldir.
 
Öte yandan çok bilmiş sorgu melekleri var,
Sorarlar Soylu'ya:
"Darbe gecesi nerdeydin?"
Yahu bildiğin bir şey varsa gevelemeden söyle.
Kimse bu kinayeli ifadeleri keyfe keder sorup,
İnsanları töhmet altında bırakamaz.
Hele de Süleyman Soylu'ya "Neredeydin" demek düşmancadır ve tek kelimeyle ayıptır!
Süleyman Soylu'nun darbe gecesi TRT'de olduğunu görmek istemeyenler hariç,
Görmeyen, bilmeyen mi var?
Süleyman Soylu o gece yaptığı o ateşli konuşmaların bir benzerini kim yaptı?
*
Evet,
Çok yazdım...
Bir yılı aşkın süredir,
Sağda,
Solda,
Kaldırımda,
Pazarda,
Emniyette,
Askerde,
Camide,
Ve daha nice adreslerde FETÖ'cüler yakalanırken,
Ak Parti hep teğet geçildi.
Ama bir kurban aranıyorsa,
O da yanlış seçildi.
*
Bu gün siyaseten,
Soylu'ya vurmak Trabzon'a vurmaktır.
Fındığa, çaya vurmaktır.
Karadeniz'e yatırımlara vurmaktır.
Vefaya/cefaya vurmaktır.
*
Ayıptır!
Allahtan korkun!
Günahtır...

TUHAF BİR GERÇEK

Al sana fıkra gibi bir tarihi gerçek.
Yıllar yılı Trabzon'un fethini,
26 Ekim 1461 olarak kabul eder ve ona göre kutlarız ya;
KTÜ Fen edebiyat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Kenan İnan Hocamız;
Önceki gün yapılan bir Panelde,
Trabzon'un Fetih tarihinin 26 Ekim değil,
15 Ağustos olduğunu söyledi.
Hocam ya,
Sen de bunca zaman nediye susuyordun?
*
Peki ne olacak şimdi?
Artık vaz mı geçeceğiz 26 Ağustos kutlamalarından?
Hem bu arada el alem bizimle dalga geçmez mi?
"Karadenizlinin aklı başına şimdi mi geldi?"
Demez mi?
*
Kültür/sanat denildiğinde santimetresine bizden çok sanatçının çıkmadığı(!) bir şehir,
Fetih tarihini yeni öğreniyor...
Biz çok komiğiz...
Trajikomik!!!
 
FIKRA

Üç arkadaş tren istasyonuna gitmişler. İçlerinden biri gişeye yaklaşıp bilet almış ve trenin kalkmasına ne kadar zaman olduğunu sormuş.
-Bir saat 15 dakika.
Arkadaşlarına dönmüş; Daha çok var hadi gidip şu karşıda kim kafeye çay içelim.
Oradan buradan derken laf lafı açmış. Birden tren düdüğü ile kendilerine gelmişler. Koşarak dışarı fırlamışlar ama nafile tren kaçmış.
Sormuşlar: Sonra ki tren ne zaman?
-Bir buçuk saat sonra.
Yine dönmüşler kafeye. Yine çay yine laf derke yine düdük sesi. Koşmuşlar ama bu defa da treni kaçırmışlar. Bir saat sonra bir tren daha varmış. Dönmüşler kafeye. Ama bu kez uyanık duruyorlar. Trenin sesini duyar duymaz. Kalkmışlar ve koşmaya başlamışlar. İçlerinden ikisi biri bir vagona biri bir vagona zar zor yetişmiş. Üçüncüsü ise geri de kalmış ve yetişememiş.
Bir süre dövündükten sonra başlamış katıla katıla gülmeye.
Durumu gören istasyon memuru dayanamayıp sormuş;
-Hem treni kaçırdın hem de gülüyorsun!
- Ulan nasıl gülmeyim onlar beni uğurlamaya gelmişti.,